Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam2
Toplam Ziyaret769790
Ruhande Tandoğan’a Veda



Bundan sonra ne olacağı yıldızlarda yazılıdır, ancak biz seni unutmayacağız, çünkü senin adın kalplerimizde yazılıdır!
kosektas.net

Ruhande Tandoğan'a Veda

Bugün, 3 Haziran 2025, yüreğimizi dağlayan acı bir haberle sarsıldık. Değerli teyzemiz, kıymetli bir öğretmen, bilge bir yol gösterici, merhametiyle kalplerimize dokunan Ruhande teyzemizi elim bir trafik kazasında kaybettik.

Hayatı boyunca, yalnızca öğrencilerine değil, çevresindeki herkese ışık olmuş bir insandı o. Sessizce iyilik yapan, kimseyi incitmeyen, her kelimesiyle öğreten, her bakışıyla huzur veren bir yürek.

Onun yokluğu, yalnızca bizim değil; ardında bıraktığı üç can kardeşimizin de yüreğinde tarifsiz bir boşluk açtı. Onlara sabır ve güç diliyoruz.

Ruhande teyzemiz, sen sadece bir teyze değil; bir anne, bir dost, bir öğretmen, bir rehberdin. Seni sonsuz özlem ve rahmetle anıyoruz.

Mekânın cennet, yolun ışık olsun!

Senin sevginle büyümüş herkes seni asla unutmayacak!

Atatürkçü Düşünce Derneği l Osnabrück l Almanya

Hastamın Öğretmeni -4-Yıllar Sonra

Hastamın Öğretmeni
 
 
4 - YILLAR SONRA
 
Ferihan Hanım, “Balkonda kendi kendime ıslıkla şarkı söylemeye çalışıyorken, birden o şiir düştü aklıma,” diyerek başlıyor o günkü sohbete. ” Fazıla Atabek’in şiiri. Mırıldanarak okumaya başladım.”
 
“Hangi şiir?”“Size verdiğim defterde var. ‘Gideceğin yere beni de götür…’”

Ezbere okuyor Ferihan Hanım; “Samsun Güzellemesi” ile ünlenen şair Fazıla Atabek’in “Ardından” isimli şiirini.

Gideceğin yere beni de götür
Sorana, derdimin dermanı dersin;
Götür de istersen sokakta yatır
Elimde gönlünün fermanı dersin.

Adını iğneyle işle derime
Kölemdir, desen de gitmez arıma;
“Bunlar ne?” derlerse mektuplarıma
Tutuşan bir ömrün romanı dersin.

Duysalar da coşup çağladığımı
Bilmezler sana bel bağladığımı;
Görenler olursa ağladığımı
Fırat’ın en coşkun zamanı dersin.

Şiiri ezbere okuduktan sonra, “Şiiri okuyorum, okuyorum fakat bir kelimesi bir türlü aklıma gelmiyor,” diyor hüzünlenerek. “Çıktım yukarı, eskileri karıştırmaya başladım. Araya araya buldum Hamit’in yangından kurtardığı defteri. Şiiri ararken üç kelimeyi gördüm defterde: ‘Nahit ve Süslü Kızım’ ”

“Çok mu süslüydünüz?” diyorum biraz çekinerek.“Hayır, hayır. Süslü olduğumdan değil,” diyor gülümseyerek. “ Formalar içinde hepimiz birbirimize benzerdik.

Soyadım ‘Süslüoğlu,’ idi. Ben ise oğlan değil, kızdım. Bu nedenle bana ‘Süslü Kızım,’ derdi. “

“Hangi dersinize girerdi Nahit Bey?”

 


            
 

 


Yorumlar - Yorum Yaz
Sanatın İşlevi


Ahşap Yakma Resim
Gürsel Şeref
Sanat, şiddeti ortadan kaldırmalıdır, yalnız o yapabilir bunu!

Stefano d’Anna’nın, “Size öğretilen ve anlatılan dünyanın, anlatıldığı gibi olduğunu söyleyenler sadece anlatanlardır. Korkmanız, çekinmeniz, endişe etmeniz gerektiği söylenen her şey, bu betimlemenin pençesindeki insanların fikirleridir. Oysa bunlar olumsuz duygulardır ve hiçbiri dünyaya geldiği hâliyle insanın mayasında olan hisler değillerdir. İnsan korkusuz doğar. Korku, zorla öğretilir,” diye betimlediği korku imparatorluğunun kollarında yabancılaşan insan(lık) tablosu Munc’un resmettiği ‘Çığlık’tan başka bir şey değildir…

Savaşla, yıkımla, yoksullukla, kan ve gözyaşıyla beslenen karanlık ‘Çığlık’ tablosunda insan(lık)ın umudu yine insan(lık)a ait devrimci sanatta ve isyandadır.

Çünkü yaratıcı sanat, savaş yıkıcılığına karşı duran; durmakla kalmayıp iyi, güzel ve doğrunun önünü açan bir dinamiktir. Tıpkı Ingeborg Bachmann’ın ifadesindeki üzere: “Bir gün gelecek, insanların siyah ama altın gibi parlayan gözleri olacak; onlar, güzelliği görecekler, pisliklerden arınmış ve tüm yüklerden kurtulmuş olacaklar, havalara yükselecekler, suların dibine inecekler, sıkıntılarını ve ellerinin nasır bağlamış olduğunu unutacaklar. Bir gün gelecek, insanlar özgür olacaklar, bütün insanlar özgür kalacaklar, kendi özgürlük kavramları karşısında da özgür olacaklar. Bu, daha büyük bir özgürlük olacak, ölçüsüz olacak, bütün bir yaşam boyunca sürecektir…”

Sözü edilen özgürlüğün yaratılmasında barış için savaşan devrimci sanatın rolü büyük olacaktır…

“Nasıl” mı? Gayet basit: Sanat, insan(lık)ı hakikâte ulaştırır. Onunla gerçekleri tanır, tanımlar ve tahayyül ederek, harekete geçeriz.

Onun görevi, kopya etmek değil, ifade ederek, yol açmaktır.

Michel Foucault kaygılarını, “Beni şaşırtan, toplumumuzda sanatın bireylere ya da hayata değil de yalnızca nesnelere ilişkin bir şey durumuna gelmesi,” diye dillendirirken; Louis Aragon da ekler: “Yeni sanat, aynı zamanda hem ağacı hem ormanı gösteren, onları neden gösterdiğini bilen, ‘sanat sanat içindir’den mümkün olduğunca uzak, insana yardımcı olmak, yaşam yolunu aydınlatmak tutkusu içinde olan, yaşam yolunun anlamını da hesaba katan ve bu yolculuğun öncülüğünü yapan kaçınılmaz, zorunlu bir yeni gerçekçiliktir”!

Evet devrimci sanat yalnızca kendisine verilenle değil, verilmiş olanın imgelemiyle de yaratır dünyasını. İmgelem yetisi, dolayısıyla soyutlama edimi olmadan, nitelikli bir geçmiş, bugün ve kendine özgü bir kültür yaratamaz devrimci sanat…

Ancak şu da unutulmamalı: Sanatçı, diğer insanların ne istediğini fark edip, bu talebi karşılamaya çalıştığı anda, sanatçı olmaktan çıkar. Sıkıcı veya eğlenceli bir esnaf, dürüst veya sahtekâr bir ticaret insanı olur…

Temel DEMİRER