Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi8
Bugün Toplam547
Toplam Ziyaret817742
Mutlu Bir Yıl Dileriz

Sürekli anlaşmazlığın ve uyumsuzluğun nedenleri; kadınla erkek arasındaki dinsel ve yasal engeller ile toplumların arasındaki sınırlar ve kurallardır!

Adnan YALIM

Önümüzdeki yıl çocuklarınıza, bilgi yerine, özgün olanı; müziği, spor yapmayı, resim çizmeyi, kitap okumayı, yemek pişirmeyi, insanların birbirlerinden farklı olduklarını anlamalarını sağlamak için de, empatiyi öğretin!

Ayrıca; semboller ve ritüeller yerine,

Değerleri; dil ve sanat, hukuk ve tarih, sorumluluk ve sorgulama, çevre ve iklim bilincini...

♠ Yaşamayı; kimseden emir almadan ve kimseye emir vermeden yaşamayı...

Benlik edinmeyi; "kul benlik" değil, "özerk benlik" edinmeyi...

Düşünmeyi; kimseden emir almadan, bağımsız düşünmeyi...

İnanmayı; safsatalara değil, başarıya inanmayı...

Başkalarına değer vermeyi...

Ekip çalışmasının önemini... 

...öğretin çocuklarınıza!

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası

BÂLÂ NİŞANİ MESNED-İ TACDAR



Körinanç, en basit anlamıyla, “akıl ve bilim düşmanlığıdır.” Özellikle dinsel anlamda aşırı (tutkusal) bağlılıktır. Başka görüş ve düşünceye, özellikle de deneysel bilime gelişip, serpilme ve güçlenme hakkı tanımaz. Kendi inancı dışındaki hemen her şeyi yok etmeye çalışır. Engizisyon Mahkemeleri, Sivas, Çorum, Kahramanmaraş ve Malatya katliamları, onlarca seçkin bilim insanımızın, araştırmacı - gazeteci ve yazarımızın katledilişi başlı başına birer körinanç olayıdır.

MUSA KÂZIM YALIM

09 Haziran 2016, Çarşamba

Bâlâ nişani mesned-i tacdar

Kıymetli dayıoğlum Salim, benimle ilgili düşünceleriniz beni gerçekten çok onurlandırdı. Akıl ve bilimi, kılavuz yapmış, diyalektik materyalist felsefeye dayalı “bilimsel dünya görüşünün” izinden yürüyen sizin gibi gençlerin takdirini kazanmak insana yeniden güç kazandırıyor. Sizin gibi gençlerden ilgi gördükçe, yaşamı daha çok sevmeye başlıyor insan.

Dünyada tüm insanlığa yararlı bir birey olmak, akıl ve bilime bağlı olmaya bağlıdır. İnsanlığın bilimsel çağdaş dünya doğrultusunda gelişip güçlenmesi, akıl ve bilim düşmanlığı denilen körinanç anlayışını yenmeye bağlıdır.

Eğer biz toplum olarak, deneysel bilim ve güzel sanatlara dayalı bir toplum olmak istiyorsak, akıl ve bilim yoluna dönerek, ArapOsmanlı birlikteliğini oluşturan, akıl ve bilim düşmanlığı denilen körinanca yönelik kültür ve uygarlıktan ayrılarak, kendi ulusal kültürümüzü oluşturmak zorundayız. Sonuç olarak şu gerçeği vurgulamak istiyorum:

Türkiyemizi, “bilimsel dünya görüşüne” yönlendirmek ve Rönesans hareketinin çağdaş kazanımlarına ulaştırmak, sizin gibi aklın ve bilimin gücüne inanmış, her görüş ve düşünceyi bilimsel ölçütlere göre değerlendiren gençlerin görevidir. Ülkemiz, sizin gibi gençlerin elinde yükselecektir.

Kıymetli dayıoğlum, ben sizin hafızanıza ve zekanıza hayran kaldım. Yaklaşık 40 – 45 yıllık bir anıyı unutmamış olmanız, beni hayrete düşürdü. Sizi kutlarım!

Bâlâ nişani  mesne-i tacdar.” Bu dizenin, Osmanlılar zamanında Padişah, Sadrazam veya Şeyhülİslâmı övmek için söylenmiş olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda sevgililer için de söylenmiş olabilir. Örneğin:

Rütbe-i balâ: Vezirlikten önceki rütbe.

“Kim yetiştirdi bugüne servden bala seni.”

Şair Nedim’in bu övgü dizesi, Vezirliğe yükselmiş birisi için söylenmiş.

Serv: Servigililerden olan ve Akdeniz Bölgesi’nde çok fazlaca yetişen, yapraklarını dökmeyen ince, uzun bir ağaç.

Bâlâ: Yüksek, yukarı, yüce.

Nişani: İşaret etme, belirtme.

Mesned-i: Üzerine dayanılan dayanak, önemli bir görevlinin çalıştığı yer ve mevkii.

Tacdar: Taç giyen Padişah veya Hükümdar.

Osmanlı döneminde kullanılan dil  ve felsefe, Osmanlıları yüceltecek, yeni bir kültür, yeni bir uygarlık yaratacak nitelikte olmadığı için ve aynı zamanda Arap – Osmanlı birlikteliğinde sürekli akıl ve bilim düşmanlığı güdüldüğü içindir ki; Anadolu’nun karayağız delikanlılarının kanı pahasına elde edilmiş yerler, 1699 Karlofça Antlaşması’ndan başlamak üzere, birer birer kaybedilmeye başlanmıştır.

Osmanlı İmparatorluğunun varlığını kaybetmesi, Arap – Osmanlı birlikteliğini oluşturan akıl ve bilim düşmanlığına dayanmaktadır. Araplar ve Osmanlılar, Orta Çağ karanlığının içinde körinanca kapanıp kalmışlardır.

Dayıoğlu, sizinle ve diğer genç arkadaşlarla olan sohbetlerimiz sırasında, “Osmanlıca’yla, yani ne olduğu belirsiz sözcüklerden oluşmuş bir dil yapısıyla, Türk toplumunun kalkınma olanağı yoktur!” ve benzeri konuları içeren tartışmalarmımız olmuştur. Osmanlıca, Türk toplumunun kendi yarattığı bir dil değildir. Onun için de Osmanlıca’nın, düşünce ve felsefe üretme yeti ve kapasitesi yoktur.

Yıllar önce, “bâlâ nişani mesned-i  tacdar” sözcükleriyle, kimi örnekler vererek, Osmanlıca’nın, bizim toplumumuzu, “bilimsel dünya görüşü” doğrultusunda kalkındırma gücüne sahip bir dil olmadığını vurgulamaya çalışmıştım.

Büyük önder Atatürk, ne olduğu belirsiz bir Osmanlıca’yla, yani karman çorman bir dil yapısıyla, Türk toplumunun kalkınamayacağı gerçeğini görmüş, onun için, Türkçemizi, arı bir dil haline getirmenin kaçınılmaz olduğuna inanmıştır.

Bugünkü Müslümanlık da, Arap ulusçuluğu doğrultusunda geliştirilmiş, akıl ve bilim düşmanlığına odaklanmıştır. 

Arap ulusçuluğuna inanmış bulunan Osmanlılar, akıl ve bilim düşmanlığına dayalı Arap – Osmanlı birlikteliğini oluşturmuşlardır.

Osmanlılar, Anadolu insanının inanç ve geleneklerine dayalı kendi kültür ve uygarlığını yaratmasına yardımcı olacağı yerde, Arapların kültür ve uygarlığının etki alanını genişletmişler ve Arapları ihya etmişlerdir. Bu yüzdendir ki, Osmanlıca denilen, ne olduğu belirsiz, Arapça-Farsça karışımı bir dil oluşmuştur. Osmanlıca denilen bu dil, çağdaşlaşmamızı önleyen bir takoz olamaya hâlâ devam etmektedir.

Müslümanlık:

  • Arap Ulusçuluğu’na dayalı, Arap – Osmanlı birlikteliğinin Osmanlılar tarafından geliştirilip güçlendirilmesi yüzünden Kuran düzenlemesiyle, “evrensel niteliğini”;
  • Başta Türkiye olmak üzere, İslâm dünyasındaki durmak bilmeyen katliamlar yüzünden, “hümanist ve hoşgörü niteliğini”;
  • Tebeddül-i ezmanla tagayür-i ahkam caizdir.” Hazreti Muhammed’in bu sözlerine göre, İslâm dini, değişen zaman ve mekana göre de yorumlanabilirlik niteliğini;
  • İslâm dininin kutsallığını hiç önemsemeden tüm İslâm dünyasında, politika ve rant doğrultusunda kullanılmasıyla da, kutsal niteliğini;

ne yazık ki kaybetmiş durumdadır.

İslâm dünyası, İslâm’ın bu temel niteliklerini gözardı etmiş olduğundan, asırlardır emperyalist ülkelerin tutsaklık zincirine bağlı kalmaktan kurtulamamıştır.

Bâlâ nişani  mesned-i tacdar.” Bu anlatım, tamamıyla bir Osmanlıca anlatımıdır. Bütün Osmanlıca bu tümce gibi anlamsızdır. Bu tümce veya anlatım, Osmanlı hanedanına anlamlı gelebilir. Ama Anadolu halkı için anlamsızdır. Osmanlıca, anlamsız ve anlaşılması güç olduğu için insanı doğru düşünmeye yönlendirmez. Bu nedenle, 40-45 yıl önce, arı Türkçe’ye dönmemizin önemini vurgulamak için bu dört kelimeyi telafuz etmiştim.

Arı bir Türk dilinin yaratılmasını desteklemek için, adı geçen Osmanlıca anlatımı örnek vermekle gençlere, arı Türk diline güvenmelerinin ilericiliğin ve devrimciliğin bir gereği olduğu anlatılmak istenmiştir.

Arı Türk dilinin amacı, Türk köylüsünün ve Türk toplumunun, kendi ulusal kültürünü oluşturarak, Batılı bilimsel ve sanatsal dünya görüşüne, yani bilimsel uygarlığa yönelmesini sağlamaktır.

Dil, bilimsel uygarlığın temelidir. Dil düşünceyi, düşünce felsefeyi, felsefe bilimi, bilim de endüstriyi oluşturur.

Kolay anlaşılır, arı bir Türk dili yaratıp geliştirmekdikten sonra, ne yaratıcı olabiliriz ne de muassır medeniyetler seviyesine ulaşabiliriz.

Osmanlıların dili, halkımız tarafından kolay anlaşılır bir dil olmadığı için, Osmanlı yönetimi, Osmanlı hanedanı ve erkanı halkla bütünleşememiştir. Bu yüzden de, yaklaşık 650 yıl içinde halka uygar hiçbir hizmet götürülememiştir. Osmanlıların, Türk köylüsüne, Türk toplumuna hizmet götürmesi şöyle dursun, onları ezim ezim ezmiş, perme perişan etmiştir. Şu dizelerden de anlaşılacağı üzere, Osmanlı yönetimi, halka hizmet etmek şöyle dursun, ancak halkın ürettiği ürüne ortak olmayı bilmiştir.

Şalvarı şaltak Osmanlı, Egeri kaltak Osmanlı, Eken de yok, biçen de yok, Yiyen de ortak Osmanlı.

Arap – Osmanlı birlikteliğini oluşturan ve körinanç denilen akıl ve bilim düşmanlığının doğuşu, bir hayli kavgalı ve kanlı olmuştur.

Batı, Rönesans hareketinin sayesinde akıl ve bilim düşmanlığından kurtulabilmiş, fakat Ortadoğu ve İslâm dünyası, bu belayı üzerinden bir türlü atamamıştır.

Körinanç en basit anlamıyla “akıl ve bilim düşmanlığıdır.” Özellikle dinsel anlamda aşırı (tutkusal) bağlılıktır. Başka görüş ve düşünceye, özellikle de deneysel bilime gelişip, serpilme ve güçlenme hakkı tanımaz. Kendi inancı dışındaki hemen her şeyi yok etmeye çalışır. Engizisyon Mahkemeleri, Sivas, Çorum, Kahramanmaraş ve Malatya katliamları, onlarca seçkin bilim insanımızın, araştırmacı - gazeteci ve yazarımızın katledilişleri başlı başına birer körinanç olayıdır.

Körinanç; toplumsal ve devlet yaşamında bağnazlığa dayalı, düşsel ve dinsel inancı egemen kılmaya çalışır. Bu yüzden her zaman dikkatli olmak gerekir.

Kıymetli dayıoğlum, sizin bir sorunuz, bizi nereden aldı ve nereye getirdi.

“Laf, lafı açarmış.” Bu özdeyiş yerinde söylenmiş bir olgudur.

Başarılar diler, gözlerinden öperim.

Sevgiler.

Musa Kâzım Yalım.

7. II.2010



 

 





0 Yorum - Yorum Yaz
Ritüeller ve Gerçekler


Miladi Takvim ve Altında Yatan Gerçekler

Mevcut yılın 31 Aralık günü sona ermesi, tamamen takvim sisteminin nasıl tanımlandığıyla ilgilidir. Yani bu tarih “doğal bir zorunluluk” değil; insanların zaman ölçme biçiminin, hatta egolarının, batıl inançlarının bir sonucudur.

Aşağıdaki bilgiler konuya açıklık getiriyor:

📅 Miladi Takvim (Gregoryen Takvimi)

Bugün dünyanın büyük bir kısmı Gregoryen takvimini kullanıyor. Bu takvimde yıl, 1 Ocak’ta başlıyor ve 31 Aralık’ta sona eriyor.

Bu düzenleme, 1582 yılında, Papa XIII. Gregorius tarafından yapılmış bir reformla ortaya çıkmıştır.

🌍 Bir yılın uzunluğu dünya’nın güneş etrafındaki hareketine dayanıyor

Dünyanın güneş etrafındaki bir tam dönüşü yaklaşık 365,2422 gün sürüyor.
Takvimde bu 365 güne yuvarlanıyor; fazlalığı dengelemek için, 4 yılda bir artık yıl ekleniyor.

🕰️ Ayların uzunluğu ya da kısalığı tarihsel geleneklerden geliyor

Ayların 30 ya da 31 gün sürmesi, Şubat’ın daha da kısa olması gibi ayrıntılar tamamen Roma döneminden kalma kültürel ritüel ve tercihlerdir.

Yani 31 Aralık’ın yıl sonu olması, astronomik bir zorunluluktan çok, tarihsel bir alışkanlıktır.

Derinlemesine bakılacak olursa, Roma imparatorlarının kaprisleri bile işin içinde.

Roma takviminin bugünkü hâline gelmesinde gerçekten de imparator kaprisleri, politik rekabetler ve kişisel ego savaşları önemli rol oynamış. Bu yüzden, takvim tarihinin ciddi bir kısmı aslında “astronomi” değil, “insan doğası” tarafından belirlenmiş!

Roma Dönemindeki “Kaprisler” ve Takvime Etkileri

🎖️ Ayların isimleri imparatorların egolarına göre değiştirilmiş

- Quintilis, Julius Caesar’ın onuruna July (Julius) olarak değiştirilmiş.
- Augustus, Julius’tan geri kalmamak için, adını taşıyan ayın da 31 gün sürmesini istemiş.

Bu nedenlerden ötürü, diğer aylardan gün çalınmış; Şubat ayının güdük kalmasının sebebi “Benim ayım da onun ayı kadar uzun olsun” kaprisi olmuş.

🗳️ Politikacılar yılları uzatıp kısaltıyordu

Roma’da yılların başlangıcı konsüllerin göreve başlama tarihine bağlıydı.
Kimi politikacılar, görev sürelerini uzatmak, rakiplerini zayıflatmak için, yılı bilerek uzatıyor ya da kısaltıyorlardı.

Takvim bir süre tam bir kaosa dönüştü.

🧮 Papazların (Pontifex Maximus) keyfine göre ay ekleme ve çıkarma

Roma’da takvimi düzenlemekten sorumlu rahipler, ay ekleme (interkalasyon) yetkisine sahipti. Bu yetkiyi, dost bildikleri politikacıların görev sürelerini uzatmak, rakiplerininkini kısaltmak için kullanıyorlardı.

Yani takvim, bir tür siyasi manipülasyon aracıydı.

👑 Julius Cesar’ın reformu bile “kaprisli” bir düzeltmeydi

MÖ 46 yılında, takvim o kadar karışmıştı ki, o yıl 445 gün sürmüştü.
O yıl “confusion year” (karmaşa yılı) olarak bilinir.
Cesar, takvimi düzeltmek için bu hadsiz adımı atmıştı.

🎉 Sonuç olarak

Mevcut yılın 31 Aralık günü sona ermesi, sadece dünya’nın güneş etrafındaki dönüşüyle değil; aynı zamanda Roma imparatorlarının egoları, politik çekişmeler ve dini otoritelerin keyfi kararlarıyla da şekillenmiş bir tarihin sonucudur.

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Saufası

Bilgi: Bu sütuna aktarılan bilgiler, aşağıya aktarılmış sayfalardan edinilmiş bilgilerin bir özetidir.

l de.wikipedia.org l ptb.de l religionen-entdecken.de l shutterstock.com l timeanddate.com l kulturpalast-dresden.de