Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam264
Toplam Ziyaret807656
Şair Nedim Uçar

Şair Nedim Uçar
5 Ocak 1945 - 26 Kasım 2018

Doğanın görkemliliğini yakalamış, anayurdunu karış karış dolaşmış, anadilinin doğurganlığının farkına varabilmiş, az şair vardır, işte onlardan biri Nedim Uçar’dır.

Şair Nedim Uçar'ın şiirleri, nadir görülen bir berraklıkta parlar; sade ve yalın, kısa ve açık dizeler, duygusal derinlik ve içgörü içerir. 

Şair Nedim Uçar’ın şiirleri okuyanları, karlı dağlara, sığ ormanlara, sarp yollara, alçak ovalara, coşkun ırmaklara, buz mavisi sabahlara, gül kurusu akşamlara, menekşe moru gecelere, göz kırpan yıldızlara, dik ve derin kanyonlara, sığ vadilere, engin denizlere, hırçın şelalelere, yüksek tepelere, davet eder.

Şair Nedim Uçar, günlük rutinleri derin düşüncelere dönüştürme konusunda son derece mahirdi. Bu maharetiyle bize, şiirin görkemliliğe ihtiyaç duymadığını; en karamsar günlerden, en mütevazı ortamlardan, en sessiz anlardan ve hayatın en bilindik kavşaklarından şiir doğabileceğini gösterdi.

Şair Nedim Uçar’ın şiirlerini okumak, doğanın gerçeği fısıldadığı, inzivanın bilgeliği tetiklediği bir dünyaya adım atmaktır. Nedim Uçar’ın her şiir kitabı şiirseverler için bir hazinedir. O kitaplardaki şiirler okuyanları, zengin imgeler ve kafiyeli sözler eşliğinde, doğal, ulusal ve evrensel değerlere ulaştırırlar!

Şair Nedim Uçar’ın Şiir Kitapları

  • Öksüz
  • Yağmurla Geliyorum
  • Gül Kurusu Akşamlar
  • Göz Kırpan Yıldızlar
  • Yıldızlar Düşer Avuçlarıma
  • Gün Işığında Zaman
  • Dünya Bir Dostluk Bahçesi
  • Titreyen Sular
  • Yıldızlar Ellerimde Ufalır
  • Yeşil Vadiler
  • Gönlümün Irmakları
  • Buz Mavisi Sabahlar
  • Dizelerle Nasrettin Hoca
  • Sılaya Özlem
  • Yolda Geçen Bir Ömür

Şair Nedim Uçar’ın kimi şiir kitabı kütüphanemizde mevcuttur, isteyenlere ücretsiz ulaştırılır.

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası


Güle Güle Çavuşum!

Hayati Akdemir


İnsanın yazmaya elinin varmadığı, söylemeye dilinin dönmediği şeyler vardır. İşte bu yazı onlardan biri. Ahmet Çavuş (Ahmet Uçar)’u yazı diliyle anlatmaya çalışmak öylesine güç ki. İnsanın ruhunu sızıyla kavuran yaşam hikayesini her anlatışında, o hayatı kendim yaşamışçasına duygulanır, ağlamamak için kendimi zor tutardım.

Yıkıntının, döküntünün, kıtlığın, sefilliğin kol gezdiği, Cumhuriyet’in kurulduğu yıllarda doğdu Ahmet Çavuş.  En kötüsü de, babası yoktu doğduğunda. Öksüz büyüdü. Annesi iki çocukla yalnız kalınca, fazla dayanamayıp, anası evine döndü ve başka birisiyle ikinci bir evlilik yaptı. Küçük Ahmet’i,  ebesi  Kıçey Karı, yanına aldı ve açlık, sefalet ve horlanma ile büyüttü. Altı yaşına kadar konuşamadı Ahmet. İlkokulu üçüncü sınıfa kadar okudu. Okulda olağanüstü başarılı bir öğrenciydi. Öğretmeni Musa Kâzım Dündar’ın onca ısrarına rağmen ebesi Kıçey karı daha fazla okumasına müsaade etmedi. Bu yüzden hemen çalışmaya koyuldu. Hiç durmadan, hem Köşektaş’ta, hem de Abdi’de, yarı aç, yarı tok, azmini ve şevkini kaybetmeden, çiftçi olarak çalıştı. O yılların en uzun gurbeti İzmir’e gitti, yıllar sonra döndü.

Aslen Çöllü aile grubundan olmasına rağmen, annesinin soyadını aldığından, nüfusa Ahmet Uçar olarak kaydedildi. Bu durum amcası Recep Çöl tarafından sürekli başına kakıldı.

Onsuz düğün olmazdı. Halay çeker, türkü söyler, köy halkını eğlendirirdi. Askerlik çağına geldiğinde, Abdi’den Avanos’a yaya gidip, muayne olmak istedi, ancak nafile. Askerlik çağına gelmiş olmasına rağmen, nüfusta kaydı yoktu. Ancak askere mutlaka gitmek istiyordu. İçini Askerlik Şubesi’ndeki yüzbaşı rütbeli bir askere döktü. Yüzbaşı rütbeli asker anlattıklarından çok etkilendi ve tüm işlemlerini bir çırpıda yaptı. Askere alındı ve askerliğini, Erzurum’da, Jandarma olarak, başarılı bir şekilde tamamladı, en üst er rütbesi olan çavuşluğa yükseldi.

Askerden dönünce evlenmek istedi. Köydeki kendi yaşıtından birçok kıza vuruldu, hatta kendinden on, on beş yaş küçük kızlara haber saldı.  Bu fakire, evsize, malı mülkü olmayana kim kız verir? Yaşı 29 olmuştu ama bir türlü evlenememişti. En sonunda yine bir kıza vuruldu ve çok sevdi. Hatta bir gün onunla bağda ("Vaktiyle Ahmet Çavuş'un Menmune Şen'e olan tutkunluğu") karşılaştı. Ancak kız kendisine "Ahmet Emmi!" diye hitap etti. Bu hitap şekli onun çok zoruna gitti ve hemen orada kıza şu şekilde seslendi:

Bağa gelmişsin eşeğin yüklü,
Ne desen güzel sözlerin haklı,
On beş yaşında kırk beş belikli,
Bir kız bana emmi dedi neyleyim.

Kendine göre köyden evlenemeyişinin iki sebebi vardı. İlki fakirlik, ikincisi ise Topal Süllü’yle olan atışmalarıydı. Bu atışma sonunda Topal Süllü kesip atmıştı: “Bu köyden sana kız yok!” diye.

Sonraki yıllarda Belbarak köyünden Elmas adında bir hanımla evlendi ama bu evliliği uzun sürmedi. Elmas hanım bir yıl sonra öldü. Daha sonra ikinci ve son eşi Güldane hanımla evlendi. Bu evliliğinden çocukları oldu.

İzleyen yıllarda Mucur’a gitti, Kur’an Kursu’na yazıldı, hocalık öğrendi, bir ömür boyu aranan insan oldu. Keskin zekası, derin bilgisi ve kuvvetli hafızasıyla başkalarını kendine imrendirdi; düzgün diksiyonlu, akıcı Türkçesi ile kendini dinletti. Atmışlı yılların başında önce Fransa’ya, sonra da Almanya’ya gitti, emekli olasıya dek çalıştı.

Ben diyorum ki; eğer Ahmet Çavuş Bolulu olsaydı, Köroğlu’nun arkadaşlarından biri olur, tarihe geçerdi. Eğer Malatyalı olsaydı, Battal Gazi destanından büyük destanı olurdu.  Eğer Erzurumlu olsaydı,  Aşık Emrah kadar namı olurdu. Ama Köşektaşlı doğduğu için çavuş olarak kaldı, kıymeti bilinmedi. Ancak gerçekte o bir efsaneydi!

Ruhun şad olsun, mekanın cennet olsun; güle güle çavuşum!

Hayati Akdemir





1 Yorum - Yorum Yaz
Şiir Tanıtım Köşesi


Resim sanatçısı Özgür Yalım tarafından çizilmiş olan "Yaşamın Katli" isimli bu başyapıt resim severleri, insan doğasının karanlık yönleri üzerinde düşünmeye teşvik eder!
kosektas.net

Ateş ve Buz
Robert Frost

"Kimi der, dünya ateşle son bulacak
Kimi - buzdağına dönecek.
Arzuyu tattığım kadar,
Aklım ateşten yana olanlara kanar.
Ama iki kez son bulacaksa eğer,
Nefret hakkında yeterince bilgim var
Donarak batmak daha görkemli olacak,
Nefret ancak böyle son bulacak."

"Ateş ve Buz", XX. yüzyılın en ünlü Amerikan şairlerinden biri olan "Robert Frost"un bir şiiridir. 1920'de yayınlanan bu kısa ama etkileyici şiir arzu, nefret ve onlarla birlikte insanların yok oluş temalarını işliyor. "Robert Frost", son derece canlı ve özlü bir dil kullanarak dünyanın sonuna dair düşündürücü bir bakış açısı sunuyor.

Şiirin aslı dokuz dizeden oluşuyor, yani az kelimeyle çok şey söylüyor. İlk iki satırda "Robert Frost", "arzu" ve "nefret" kavramlarını dünyanın sonunun potansiyel nedenleri olarak düşünüyor. Ateşi, insanlığı yutabilecek tutkulu ve tüketen bir  istenç olan arzuyu temsil eden bir güç olarak sunuyor. Tersine, buzun insanlığı dondurup kontrol edebilecek soğuk ve yıkıcı bir duygu olan nefreti simgelediğini tasvir ediyor.

"Robert Frost", bu iki yıkıcı gücün potansiyel sonuçlarını tartışıyor. Ateşin yıkıcı gücünün hızlı ve hararetli bir yok oluşa yol açabileceğini, burada arzu yoğunluğunun teşvik görevi gördüğünü öne sürüyor. Öte yandan buzun kademeli ve amansız tahribatı, nefretin derin ve her şeyi tüketen doğasını temsil ediyor.

Son satırda "Robert Frost", gözlemlerini yansıtıyor ve hem ateşin hem de buzun dünyayı yok etme kapasitesine sahip olmasına rağmen, ateşle ilişkilendirilen arzunun daha tehlikeli olabileceğine ve muhtemelen yıkımın nedeni olabileceğine inandığını ifade ediyor.

Genel olarak, "Ateş ve Buz" insanlığın kendi kendini yok etme potansiyeline dair karanlık ve karamsar bir bakış açısı sergiliyor ve okuyucuları arzunun ve nefretin doğası ve bunların sonuçları hakkında düşünmeye bırakıyor.

"Ateş ve Buz" kısa ve açık bir dil kullanarak derin insani duyguları derinlemesine inceleyen, çok beğenilen bir şiir. "Robert Frost"un "arzu" ve "nefreti" temsil etmek için temel imgeleri ("ateş" ve "buz") kullanması şiire bir evrensellik duygusu getirerek okuyucuların kendi deneyimleriyle kişisel bağlantılar kurmasına olanak tanıyor.

Şiirin kısalığı da etkisini artırıyor. "Robert Frost", sadece dokuz satırda insanlığın potansiyel yıkımını özetliyor ve okuyucular üzerinde kalıcı bir izlenim bırakıyor. Şiirin özlü yapısı duygusal yoğunluğunu arttırıyor, çünkü her kelime anlam taşıyor ve genel temaya ve mesaja katkıda bulunuyor.

Üstelik ateş ve buzun yıkıcı güçleri arasındaki karşıtlık, okuyucuları arzu ve nefretle kendi deneyimleri üzerinde düşünmeye sevk ediyor. "Robert Frost"un bu duyguları keşfetmesi, kontrolsüz tutku ve kalıcı düşmanlığın tehlikelerine karşı bir uyarı görevi görüyor.

Dahası, "Robert Frost"un "Ama iki kez yok olacaksa eğer l Nefret hakkında yeterince bilgim var l Donarak batmak daha görkemli olacak l Nefret ancak böyle son bulacak" şeklindeki son cümlesinin muğlak doğası, daha derin bir yoruma davet ediyor. Bu, "Robert Frost"un hem arzunun hem de nefretin dünyayı yok etme potansiyeline sahip olduğunu düşündüğünü, ancak nefretin yıkıcı gücünü kabul edecek kadar iyi anladığını gösteriyor.

“Ateş ve Buz", az sözle çok şey anlatması, arzu ile nefretin derinlemesine araştırılması, okuyucuları insan doğasının karanlık yönleri üzerinde düşünmeye teşvik etmesi bakımından, güçlü ve düşündürücü bir şiir.

Kaynak: Literature English

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası