Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam235
Toplam Ziyaret761276
Norman Rockwell

Bir spor olayı, bir tartışma, zorlu bir çalışma, bir çeşit gevezelik, Norman Rockwell'in işlemiş  olduğu, resimlerine yansıtmış olduğu kimi konular, ancak uyum yıllarında ABD'li polis memurlarının himayesinde okula giden bir kız çocuğunu konu edinen “Hepimizin Yaşadığı Sorun” adlı çalışması, belki de en dikkate değer olanı.

Üretken ve yetenekli bir illüstratör olan Norman Rockwell, 20. yüzyılın ortalarında Amerika'nın en popüler sanatçısıymış ve haftalık The Saturday Evening Post dergisi için üç yüzün üzerinde kapak resmi çizmiş. 

Tarzı abartılı bir gerçekçilik olan Rockwell’in resimleri, gerçek gibi görünen insanlar, sadece bir miktar karikatür içeriyor. Rockwell zamanla, Saturday Evening Post'un okuyucu kitlesinin ilgisini çeken hikayeler ve karakterler konusunda uzmanlaşmış: Beyaz, Orta Sınıf Amerika, Yaramaz Çocuklar, Vızıltılar ve At Kuyruklular, Yakışıklı Kocalar ve Pembe Yanaklı Eşler, Nazik ve Kibar Büyükler, Sevimli Köpekler ve daha niceleri,  kimi zaman belirli bir anın hemen öncesinde, kimi zaman da  hemen sonrasında yakalanmışlar Rockwell’in fırçasına.

Resime konu olan Ruby Bridges, 1954 yılında doğmuş; aynı yıl yüksek mahkeme, aldığı bir kararla, o yıllarda okullarda yapılan ayrımcılığın anayasaya aykırı olduğunu ilan etmiş. Ancak, Ruby Bridges anaokuluna başladığı yıllarda, birçok okul yüksek mahkemenin aldığı karara uymamış. Ruby'nin ebeveynleri, New Orleans'taki okullarda yapılan ayrımcılığa karşı çıkmışlar, fakat bunun bedelini çok ağır ödemişler: Babası işini kaybetmiş, çiftçilikle uğraşan büyükannesi ile büyükbabası topraklarından ayrılmak zorunda kalmış. 

Evli ve dört çocuk annesi olan bayan Bridges Hall, New Orleans'ta, demokratik değerleri; hoşgörüyü, saygıyı ve tüm farklılıkların uyum içinde yaşamalarını teşvik etmek amacıyla, “Ruby Bridges Vakfı”nı kurmuş. Barack Obama, okullarda ayrımcılığa karşı başlatılan mücadelenin 50. yıldönümünde, Norman Rockwell Müzesi’ni Ruby Bridges Hall ile birlikte gezmiş ve o tablonun önüne geldiklerinde: "Eğer siz olmasaydınız, ben bugün başkanlık koltuğunda oturmayabilirdim!” demiş.

Ruby'nin okula yürüyüşü, Amerika’daki iç savaşa kadar uzanan bir tarihin parçası olmuş. Abraham Lincoln'ün özgürlük bildirgesine ve ABD anayasasında köleliği kaldıran bir değişikliğin kabul edilmesine rağmen, Afrika kökenli Amerikalılar hiçbir zaman tam anlamıyla özgür olamamışlar. 1800'lerin sonlarına gelindiğinde ise, güney eyaletlerde yürürlükte olan "Jim Crow Yasaları", siyah tenlilerin kütüphaneler, okullar, toplu taşıma araçları ve yüzme havuzları gibi herkese açık sosyal tesisleri beyaz tenlilerle paylaşmalarını engellemiş..

Bilgi: Bu sütuna aktarılan bilgiler, "The Saturday Evening Post" adlı haftalık bir derginin Internet sayfasından edinilmişlerdir! 

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası

Köşektaş” Adlı Şiirin Öyküsü
Şair Yazar Dr. Nedim UÇAR

"Yazdınız mı hasretliğin şiirini yazacaksınız;
Köşektaş'ı ve yöresini anlatırcasına...
Yazdınız mı sonsuzluğun şiirini yazacaksınız;
Sivri'ye, Bali Tepesi'ne ulaşırcasına..."
kosektas.net


 
Köşektaşlı Şair Nedim Uçar

Köşektaş Köyü'nü de içine alan bu yazı Şair hakkında 2002 yılında yapılan bir yüksek lisans tezi sırasındaki mülakattan alınmıştır:

Doğduğum KÖY: Kırşehir iline bağlı Avanos ilçesinin Kösektaş köyünde, rahmetli annemin söylediğine göre bağlar bozulurken ve pekmezler kaynatılırken dünyaya gelmişim. Nüfus cüzdanımda doğum tarihi 05.01.1945 olarak yazılıdır. Yaptığım araştırmalar sonucunda asıl doğum tarihimin 10.10.1944 olduğunu tespit ettim. Bu nüfus kayıtlarımız 1954 yılına kadar devam etti. Nedeni ise; Türk siyasetinin renkli siması olan rahmetli Osman BÖLÜKBAŞI’nın siyasi etkinliğini azaltmak için, o zamanki iktidar tarafından Kırşehir ilinin ilçeye, ilçe olan Nevşehir’in ise ile dönüştürülerek, Kırşehir’in, Nevşehir’e bağlanması sırasında, Kösektaş Köyü de, Avanos’tan alınarak, Hacıbektaş’a bağlandı. Bizim de on yıllık Kırşehir-Avanos kayıtlarımız, 1954 senesinde, Nevşehir-Hacıbektaş olarak kayıtlarda yer aldı. Çocukluk yıllarımda doğduğum köye çok yakın olan Kayseri’nin on yıllık ilimiz olan Kırşehir’in ve ilçemiz Avanos’un, ayrıca yeni ilimiz Nevşehir’in ve ortaokulu okuduğum yeni ilçemiz Hacıbektaş’ın kültür dokularından etkilenmiş olabilirim. Babam Kızıl Halilli soyundan Hoca Mehmet oğlu Halil Efe, annemde aynı soya bağlı Hacı Musa kızı Fatma (Fade) hanımdır. Ailemiz üç erkek, beş kız olmak üzere sekiz kardeşten oluşmaktadır.

Çocukluğum oldukça huzurlu ve mutlu bir ortamda geçti. Henüz dört yaşlarında bulunduğum sırada şiirle ilk defa tanıştığımı ve şiirsel sözler söylediğimi hatırlıyorum. Rahmetli annem benim şiirsel bir dille konuştuğumun farkına vardığı zaman önceleri çok şaşırdı. Bana hitaben oğlum, yavrum; sen ruhlara mı, karıştın, yoksa bu yaşta aşık mı oldun. Aşıklık karın doyurmaz ama olsun. Her şeyde bir hayır vardır. Bu da Allah’tan diyerek dua eder ve ellerimden tutarak yaptığı duaları yüzüme doğru üflerdi. Bende söylediğim sözlerin bir anlam ifade ettiğini düşünür mutlu olurdum. Özellikle tabiatta meydana gelen değişmeler beni çok etkilerdi. İlkbaharda kuşların cıvıl cıvıl ötüşleri, aniden havalanmaları, suların çağıl çağıl akışı. Bozdağın üzerindeki karların erimeleri ve vadilere mor renkli sislerin çöküşü, yaylalarında bin bir renkli kır çiçeklerinin açışı, leyleklerin yuvalarına çöp ve dal parçacıkları taşımaları, kuzuların melemeleri, sığırların köye dönüşü, askere gidenlerin uğurlanmaları, dönenlerin şeker ve helva dağıtmaları, dalların yaprakla donanması, geceleri gökyüzünde yıldızların pırıl pırıl yanmaları, hele de sarı yıldızın sanki bana göz kırpar gibi duruşu, benimle dertleşmesi, zamanı gelen yıldızların arkalarında bir iz bırakarak kaymaları, Ay’ın değişik biçimlerde doğuşu, Güneşin Kaçkaç’ın sırtından yükselerek Çataldağ’ın çatağından altın bir avize gibi guruba dalması, Üçkuyu ovasındaki ekinlerin yeşil bir deniz gibi dalgalanmaları, daha binlerce sayabileceğim her şey ama her şey ilgimi çeker ve sanki benimle konuşmak ve dertleşmek isterlermiş gibi gelirdi. Bunca güzellikler karşısında duyarsız kalmam beklenemezdi. Gördüğüm nesneler dilimin döndüğünce ve aklımın erdiğince bir şeyler söylemeye çalışırdım. Bende henüz dört yaşlarında başlayan bu şiir söyleme tutkusu hiç eksilmedi. Her geçen gün üst üste yığılarak devam etti. Bende bu yükü taşıyabilmek için gecelerimi gündüzlere katarak çalıştım ama çok çalıştım, göz nuru ve yürek teri döktüm. Ben şiirle doğdum, şiirle yaşayacağıma inanıyorum. Şiir benim için vazgeçemediğim bir kara sevdamdır.

İlkokul birinci sınıfta iken rahmetli öğretmenim Yahya DOĞAN, Karacaoğlan’dan 4 kıtalık bir şiir okudu. Şiir bitince söz istedim ve ayağa kalkarak öğretmenimin okuduğu ve o anda duyduğum şiirin tamamını okudum. Öğretmenim ve sınıftakiler çok şaşırdılar. İlkokulda yazdığım şiirleri bir defterde toplamıştım. Ne yazık ki o defterim bilinçsizce tandır tutuşturmak için yakılarak heba olmuştu. Elimde ortaokul yıllarında yazdığım şiirlerimden bir bölümü vardır. Polis Koleji ve Polis Akademisinde okuduğum sıralarda yazdığım şiirlerde mevcuttur. Ancak bu dönemdeki şiirlerimin yeterli ilgi gördüğünü söylemem yanlış olur. Özellikle ortaokul yıllarında, yazdığım şiirlerim o zamanki köyleri anlatmaktadır. Onların bazılarını 1974 yıllarında çıkarttığım ÖKSÜZ isimli kitabımda yer almıştır. İlk yazdığım şiirlerimden bir tanesi olan KÖY GERÇEĞİ isimli şiiri 1958 yılında yazdım. Bu şiirim şöyledir:

KÖY GERÇEĞİ

Taş ile kerpiçten düz örtü damlar,
Çıra ışığında erir akşamlar,
Teneke çerçeve kağıttır camlar.

Bulgur pilavından bezen kapkacak,
Mobilgaz yerine külleli ocak,
Tezekte pişecek yerde yenecek.

Bir özellik taşır duvarın rengi,
Yeğane sırdaşı kalbur, elengi,
Çivi yaraları yüzde frengi.

On parça yamalık unun çuvalı,
Topal fare gece evin kralı.

İşte bu ve bunun gibi şiirler; ilk yazılı denemelerim sayılabilir.

Köşektaş Köyü'nün, Anadolu'nun, hatta dünyanın odak merkezinde olduğunu haritalarda bile görmek mümkündür. Bu köyde, her aileden en az birkaç kişinin yüksek eğitim ve öğretim yapmış olması, köydeki gençlerin neredeyse tamamının, en azından lise eğitimi almış olması; sanat, kültür ve eğitim açısından bu kadar ön plana çıkmış olmasının nedeni, elbette günün birinde uzmanlarca araştırılacak ve Anadolu'nun ve köylerimizin tarihine ışık tutacaktır.

Şair Dr. Nedim UÇAR





0 Yorum - Yorum Yaz
Teyyareler Köye İndi


Hüseyin Seyfi

Unutulmaya yüz tutmuş konuları, berrak bir dille yazıya yansıtarak, Internet ortamında manşetleştiren öğretmen Hüseyin Seyfi'ye çok teşekkür ederiz!
kosektas.net

Köyde kiremitli derme çatma üç binadan biri okul, biri sağlık- ebe evi, buna, köylü ‘ebe damı’ diyordu. Diğer kiremitli ev ise askerlik görevini yaparken gözlerini kaybeden Omar Emmi’ye devlet tarafından yaptırılmıştı. Bunlara bir de çinko kubbeli camiyi sayarsak biraz modern görünümlü dört bina. Bu modern görünümlü dört binadan dolayı köye iki uçak indiğine tanık olmuştuk.

Islak bir mart ayında dört kızdan sonra Doyduk Teyze’nin üçüz doğurduğu seneydi. Mahallede yedi sekiz yaşlarında birkaç çocuk bebekleri merak edip, Doyduk Teyze’nin evine bebekleri görmeye gitmiştik.

Bebeklere sevgi ile bakarken dışarda şiddetli bir gürültü işittik. Ara sıra köye gelen motorlu araçların gürültüsüne koşan biz çocuklar, bebekleri beşiklerinde bırakıp dışarı fırladık. Toprak evlerin tepeleri bir anda insanlarla dolmuştu. Gökyüzünde iki uçak alçaktan uçuyor köy üzerinde sanki şov yapıyordu.

İnsanlar uçaklara el sallıyor, şapkası olan yetişkin erkekler şapkalarını ellerine almışlar uçakları selamlıyorlardı. Bir iki kişi de bayrak gösteriyordu. Uçaklar gökyüzünde üç beş kilometre kadar uzaklaşıyor, tam ayrılacaklar sanıldığı anda geri dönüyorlar alçaktan köy üzerinde uçuyorlardı. Sonunda bu kadar kalabalığın merakını ve selamlayışını kıramadı uçaklar ve arka arkaya iki kuş gibi harman yerine indiler. O zamana kadar değil uçak, doğru dürüst makinalı araç bile görememiş çocuklar ve köylüler karşıya, harman yerine hücum ettiler. Uçaktan birer pilot inerek köylüleri, köylüler de onları karşıladı.

Çok geçmeden uçakların iniş nedenleri anlaşılmıştı. Köyü Hacıbektaş sanmışlar geçerken Hacıbektaş Veli Türbesini ziyaret etmek istemişlerdi. Ebe evinin iki bayrağı sağlık ocağı, caminin minaresiz kubbesi Hacıbektaş Veli Türbesi görüntüsü vermiş pilotlar köye inmişlerdi. Taşıt olarak sadece at arabalarının kullanıldığı bir zamanda, tüm köylü ilk ve son kez köye inen tayyare görmüşlerdi.

Hüseyin Seyfi


Gerçekte bu bahçe eteğinde çiçeği olan herkese açıktır. Çiçeği bu bahçeye dikmek için; çiçeğin sağlam, sağlıklı ve kaliteli olması, çiçeğin güzel kokması gerekmektedir.

Hem bir bütün olarak hepimizin, hem de ayrı ayrı her birimizin olan bu bahçeyi çiçeklerinizden mahrum bırakmayın! kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası