Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam229
Toplam Ziyaret761270
Norman Rockwell

Bir spor olayı, bir tartışma, zorlu bir çalışma, bir çeşit gevezelik, Norman Rockwell'in işlemiş  olduğu, resimlerine yansıtmış olduğu kimi konular, ancak uyum yıllarında ABD'li polis memurlarının himayesinde okula giden bir kız çocuğunu konu edinen “Hepimizin Yaşadığı Sorun” adlı çalışması, belki de en dikkate değer olanı.

Üretken ve yetenekli bir illüstratör olan Norman Rockwell, 20. yüzyılın ortalarında Amerika'nın en popüler sanatçısıymış ve haftalık The Saturday Evening Post dergisi için üç yüzün üzerinde kapak resmi çizmiş. 

Tarzı abartılı bir gerçekçilik olan Rockwell’in resimleri, gerçek gibi görünen insanlar, sadece bir miktar karikatür içeriyor. Rockwell zamanla, Saturday Evening Post'un okuyucu kitlesinin ilgisini çeken hikayeler ve karakterler konusunda uzmanlaşmış: Beyaz, Orta Sınıf Amerika, Yaramaz Çocuklar, Vızıltılar ve At Kuyruklular, Yakışıklı Kocalar ve Pembe Yanaklı Eşler, Nazik ve Kibar Büyükler, Sevimli Köpekler ve daha niceleri,  kimi zaman belirli bir anın hemen öncesinde, kimi zaman da  hemen sonrasında yakalanmışlar Rockwell’in fırçasına.

Resime konu olan Ruby Bridges, 1954 yılında doğmuş; aynı yıl yüksek mahkeme, aldığı bir kararla, o yıllarda okullarda yapılan ayrımcılığın anayasaya aykırı olduğunu ilan etmiş. Ancak, Ruby Bridges anaokuluna başladığı yıllarda, birçok okul yüksek mahkemenin aldığı karara uymamış. Ruby'nin ebeveynleri, New Orleans'taki okullarda yapılan ayrımcılığa karşı çıkmışlar, fakat bunun bedelini çok ağır ödemişler: Babası işini kaybetmiş, çiftçilikle uğraşan büyükannesi ile büyükbabası topraklarından ayrılmak zorunda kalmış. 

Evli ve dört çocuk annesi olan bayan Bridges Hall, New Orleans'ta, demokratik değerleri; hoşgörüyü, saygıyı ve tüm farklılıkların uyum içinde yaşamalarını teşvik etmek amacıyla, “Ruby Bridges Vakfı”nı kurmuş. Barack Obama, okullarda ayrımcılığa karşı başlatılan mücadelenin 50. yıldönümünde, Norman Rockwell Müzesi’ni Ruby Bridges Hall ile birlikte gezmiş ve o tablonun önüne geldiklerinde: "Eğer siz olmasaydınız, ben bugün başkanlık koltuğunda oturmayabilirdim!” demiş.

Ruby'nin okula yürüyüşü, Amerika’daki iç savaşa kadar uzanan bir tarihin parçası olmuş. Abraham Lincoln'ün özgürlük bildirgesine ve ABD anayasasında köleliği kaldıran bir değişikliğin kabul edilmesine rağmen, Afrika kökenli Amerikalılar hiçbir zaman tam anlamıyla özgür olamamışlar. 1800'lerin sonlarına gelindiğinde ise, güney eyaletlerde yürürlükte olan "Jim Crow Yasaları", siyah tenlilerin kütüphaneler, okullar, toplu taşıma araçları ve yüzme havuzları gibi herkese açık sosyal tesisleri beyaz tenlilerle paylaşmalarını engellemiş..

Bilgi: Bu sütuna aktarılan bilgiler, "The Saturday Evening Post" adlı haftalık bir derginin Internet sayfasından edinilmişlerdir! 

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası

SİLAH TUTAN ELLERDEN DÖKÜLEN İNCİLER




Nedim Uçar


Kimdir Nedim UÇAR? Nasıl yazmalı? Nasıl söylemeli? Nereden başlamalı? Yüce yaratıcı bazı insanları özel bir yetenekle donatarak, yalnızca o iş için yaratırmış. Nedim UÇAR’ı da şair olarak yaratmış ve o, anasından şair olarak doğmuş, 1945 yılının 1 Şubatında Nevşehir İli’nin Hacıbektaş ilçesi, Köşektaş köyünde.

Ankara Polis Koleji ve Polis Akademisinden mezun olduktan sonra 1967 yılında Komiser yardımcısı rütbesiyle göreve başladı. Emniyet Teşkilatının çeşitli kadrolarında görev yapan Uçar, 80 li yıllarda ki Amasya İl Emniyet Müdürlüğü görevinden sonra, 1994-2005 yılları arasında I. Sınıf Emniyet Müdürü olarak polis Başmüfettişliği görevini sürdürdü ve 2005 yılında yaş haddinden emekli oldu. Evli ve üç çocuk iki torun sahibi olan şairimiz, halen Eskişehir’de yaşamını sürdürüyor.
 
Nedim UÇAR’ın özel ve polisiye yaşamı hakkındaki bilgileri oldukça kısa vermeye çalıştık. Çünkü sözlerimizin başında da belirttiğimiz gibi o, şair olarak doğmuş ve sanat yaşamında emsali görülmemiş bir zirve yapmıştır.


Bundan dolayı onunla yapacağımız söyleşide sanat yaşamına ağırlık vermeyi düşünüyoruz, dünya şairi, yazar, emekli emniyet müdürü Dr. Nedim UÇAR’ın.

Soru: Prof. Dr. Münir ŞAKRAK bir araştırma yazısında; sizin için “dünyada eşine rastlanmamış bir başarı gösterdiğinizi ve kendi işi dışında sizin kadar yükselen başka bir ilim adamına rastlamadığını yazıyor. Ayrıca “Dünya Şairi “ ünvanına sahipsiniz. Sanat yaşamınızla ilgili yapacağımız söyleşimizin başında bu konuları biraz açar mısınız.

Nedim Uçar: Şiir yazmak, resim yapmak tiyatro, sinema kısaca Edebiyatın ve Güzel Sanatların bütün dalları Yüce Mevla’nın kullarına bahşettiği, büyük bir lütuf ve nimettir. Benim şiirle ilgim oldukça küçük yaşlarda, hatta okul öncesinde başlar. Allah’ın verdiği bu yeteneği farkedince onu geliştirmek azim ve gayreti de bize düşüyor. Sadece sayın Prof. Şakrak değil, gerek akademik gerekse sanat camiasından yetmiş civarındaki üstadın güzel sözlerine mazhar olmak sanat yaşamında ilhamımın yükselmesine önemli katkısı olmuştur.

Dünya şairi ünvanına gelince de ben halen Dünya Sanat ve Kültür Akademisi üyesi ve Dünya Şairler Konseyi Yönetim Kurulu üyesiyim. Bu yönetime Melih Cevdet ANDAY’dan sonra giren tek Türk olmam beni son derece gururlandırmıştır.

Soru: Size göre insan hayatı nedir? Ya da nasıl olmalıdır? Başka bir ifade ile bir şair hayata nasıl bakar ve hayattan nasıl ilham alır.
 
Nedim Uçar: Yaşanılan her şeyden mutlaka bir ders çıkarılmalıdır. Başarılı olmanın koşulu çalışmadaki sürekliliktir.

Gördüğüm her olaydan hayat dersini aldım,
Bilgi çağı girince biraz geride kaldım,
Gece gündüz çalıştım kendimi aşmak için,
Önce bir damla idim şimdi ummana daldım.

diyorum. Bu dörtlük benim yaşam felsefemin,yaşama bakışımın bir ifadesidir. Ayrıca hayatın içinde mutlaka zıtlıklar olacaktır. Bu zıtlıklar asla bizi yanıltıp aşırtmamalıdır. Düşünmeliyiz ki zıtlıklar aslında hayatın dengesidir.


İçinde beslese de deler ağacı kurdu,
O delik açılınca olur bir kuşun yurdu,
Bir dengenin içinde zıtlıklar bulunmasa,
O zaman dünyanın hali nice olurdu.

Soru: Bu dörtlükteki “zıtlıklar” kavramının içerdiği özlü mesaj nedir?

Nedim Uçar: Fiziki manada dünyanın ve onun doğasındaki dengedir. Ancak daha ötesinde, insanı iınsan yapan ve yaşatan sevgidir. Ayırımsız biçimde birbirimizi sevmeliyiz. Zıtlıklarımızı farklılıklarımızı sevgi potasında eritip insani değerlerimizi zenginleştirmeliyiz. Bu sözlerimi de şu dizelerimde noktalamak istiyorum.

Saygının temel taşı insanı insan bilmek,
Sevgi varken dünyada bize düşmez ezilmek,
Onarması güç olur bir kalp kırdınsa eğer,
Özür dilesen bile çözüm değil üzülmek.

Soru: Şiirin sizin hayatınızdaki yerini sormaya hiç gerek yok. Çünkü sizin düz konuşmanız bile oldukça akıcı ve manzum ve her konuşmanıza mutlaka bir dörtlükle nihayet veriyorsunuz. Ancak şunu öğrenebilir miyiz? Öncelikle şiiri siz nasıl tanımlıyorsunuz? Şiir yazmanın nasıl bir etkisi oluyor?

Nedim Uçar: Şiir, güzelliklerin nefes alışı ve hayatın bir noktada eleştirisidir. Konuştuğum ses içimdeki histir. Her insanın coşkuyu, sevgiyi, iyiyi, güzeli, gerçeği, yerine göre de çileyi, acıyı, sevdayı, özlemi, hüznü arayıp bulma yoludur. Bu duygu ve düşünceleri şiirde olduğu kadar hiçbir sanata yüreğimize ve belleğimize kazıyamayız.

Soru: Şiirinizde genellikle lirik bir üslubun hakim olduğunu, sade ve yalın bir Türkçe kullandığınızı görüyoruz. Bu konuda etkisinde kaldığınız şair ya da şairler var mı?

Nedim Uçar: 2002-2009 yılları arasında yirmi ayrı kişi tarafından şiirlerim hakkında tez çalışması yapılmıştır. Gerek bu araştırmaların gerekse sanat çevresinde beni izleyenlerin üzerimdeki ortak kanaati; şiirde hiç kimseyi örnek almamış kendi çizgimi kendim belirlemiş olmamdır. Halkla köprü kurabilmek için de dilin anlaşılır olması gerektiğine inanıyorum.

Soru: Şiirde ilham kaynaklarınız nelerdir?

Nedim Uçar: Şiirin ilhamı şairin yüreğinde kor alev halinde yanar bir vaziyettir. Kainatta var olan her şey benim için birer ilham kaynağıdır. Şair, herkesin bakıp da göremediği, güzellikleri ve olumsuzlukları gören ve topluma tavizsiz olarak sunan bir bilge kişidir. Şair, yerine göre çıplak elle koru söndürür, yerine göre de buzulları yüreğinde damla damla eritir. Yıldızların göz kırpması, sevdalı yüreklerin çarpıntıları, güneşin doğuşu, batışı, taze toprak kokusu, mevsimlerin sıralanması, turnaların katarlı uçuşları, bir garbin iç çekişi, yalnız bir ağacın ayakta ölüşü, bir çocuğun masumane gülüşü, şair için ilham kaynağıdır. Zaten şairlik vasfı duygusal insanların fıtratlarında mevcuttur. Gönül penceresinden görülen her şey ilham kaynağıdır.

Soru: Şu ana kadar kaç şiiriniz oldu? Basılı eserleriniz nelerdir?

Nedim Uçar: Yazdığım şiir sayısını hatasız söylemem mümkün olmayabilir. Sadece bir başlık altında yazdığım bir şiirim 4444 dizeden oluşmaktadır. Ayrıca, binlerce şiirim arşivlerimde sırasını beklemektedir. Basılı kitaplarım: 1- Roman, 1- Hikaye, 4-Tiyatro, 12- tane de Şiir kitabım var. Ayrıca basımda olan bir de maniler kitabım olacak. Sadece maniler kitabında 4000 den fazla kıta mevcuttur. Şiirlerimde 300 den fazlası TSM, 10 tanesi THM, 8 tanesi Marş, 5 tanesi İlahi, 12 tanesi Çocuk Şarkıları dalında değerli bestekarlar tarafından bestelendi. TRT repertuarında yüzün üzerinde eserim mevcuttur.

Soru: Aldığınız ödüllerden bahseder misiniz?

Nedim Uçar: Aldığım ödülleri birer birer sıralasam sanırım benim için özel bir sayı çıkarmanız gerekir. Çünkü bu güne kadar katıldığım her şiir ve edebiyat yarışmalarının nerede ise tamamında ödül aldım. Şu anda resmileşen ödül sayım 160’ın üzerinde. Bu rakam bir rekordur. Bu güne kadar bu kadar ödül alabilen hiçbir şair ve yazar yoktur. Bunu açıkça belirtmek istiyorum. Bu ödüllerimin içinde uluslararası, ulusal, bölgesel ve kurumlar arası birincilik dahil değişik ödüllerim mevcuttur. Şu anda elimde bulunan şiltler, madalyalar, belgeler ve dökümanlardan en azından 200 metrekarelik bir müze bile açılabilir. Eğer ki bu konuda benden bir talepte bulunan kurum ve kuruluş olursa görüşebilirim. Çünkü bu belgeler birer emek mahsulü, göz nuru, alın teri ve beyin gücüdür. Bunların heba olmaması gerekir. Bu çok önemlidir.

Soru: Şair olarak yurtiçi ve yurtdışında katıldığınız etkinlikler nelerdir? (Şölen, Konferans, Sempozyum vb.)

Nedim Uçar: Hepsini burada ifade etmem mümkün değil ancak birkaç tanesini sıralayabilirim. Yurtiçinde Uluslararası Yunus Emre, Karacaoğlan, Mevlana, Hacıbektaş Veli, İznik Göl Akşamları ve Porsuk Şiir Akşamları isimleri altında düzenlenen şairler şölenlerine katıldım. Yurtdışında da Meksika, Newyork, Çin ve Almanya’da düzenlenen Dünya Şairler Kongresi ve Şiir Şölenlerine katıldım. Diğer taraftan bir çok üniversitedeki kongre, şölen ve sempozyumlara iştirakim olmuştur. Halen de üniversitelerle ilgim devam ediyor, konferanslar veriyorum. Buradan aracılığınızla duyurmak isterim ki bu bağlamda Polis Akademisi ile Kolej ve Polis Meslek Yüksek Okullarımızda da davet edilmem halinde büyük bir mutluluk içerisinde genç meslektaşlarıma, öğrencilerimize yararlı olmak isterim.

Soru: Sevgili üstat sizinle sohbet çok farklı ve çok güzel hatta bir ayrıcalık. Ne var ki zaman ve dergimizin kapasitesi itibariyle sınırlı durumundayız. Son olarak, “Türkiyem” isimli şiiriniz Milli Eğitim Bakanlığıyla Talim Terbiye kurulu kararıyla ilköğretim 8. sınıf Türkçe Kitaplarına konulmuş ve ders olarak okutulmaktadır. Bu şiirinizi sizden dinleyebilir miyiz?

Nedim Uçar: 1982 yılında yazdığım Türkiye’m şiirimden başka Polis Koleji ve Polis Akademisi ile 150. Yıl marşlarının güfteleri de bana aitti. Bunlar benim için birer abide niteliğindedir.


 TÜRKİYE’M


Al bayrak altında özgür yaşarsın,
Anadolu’m, cennet yurdum, Türkiye’m.
Uygarlık yolunda çağlar aşarsın,
Anadolu’m cennet yurdum, Türkiye’m.

Antalya’da bahar, Ağrı’da karsın,
Adana’da pamuk, İçel’de narsın,
Ankara’da seğmen, Dadaşta barsın,
Anadolu’m, cennet yurdum, Türkiye’m.

İzmir’de üzümsün, Afyon’da kaymak,
Bilecik’te otağ, Söğüt’te oymak,
Bursa’da yeşile olur mu doymak?
Anadolu’m, cennet yurdum, Türkiye’m.

Ordu’da fındıksın, Rize’de çaysın,
Giresun’da yayla, Kilis’te taysın,
Burdur akşamında bir dolunaysın,
Anadolu’m, cennet yurdum, Türkiye’m.

Amasya’da elma, Bitlis’te tütün,
Aydın’da efenin yüreği bütün,
Bolu’da Kör oğlu olur görüntün,
Anadolu’m, cennet yurdum, Türkiye’m.

Hakkari’de kilim, Sinop’ta yelsin,
Kırıkkale’de gök, Bartın’da selsin,
Balıkesir’de göl, Gemlik’te dalsın,
Anadolu’m, cennet yurdum,Türkiye’m.

Erzincan’da bakır, Tunceli boyar,
Elazığ’da Keban dağları oyar,
Antep’e uğrayan tatlıya doyar,
Anadolu’m, cennet yurdum, Türkiye’m.

Zonguldak’ta kömür, Batman’da petrol,
Erzurum’da tabya geçmişe bir yol,
Eskişehir der ki; Yunus gibi ol,
Anadolu’m, cennet yurdum, Türkiye’m.

Urfa’da balıksın, Fırat’ta baraj,
Maraş’ta dondurma, Artvin’de viraj,
Yalova düzünde çiçekli peyzaj,
Anadolu’m, cennet yurdum, Türkiye’m.

Toros dağlarında dumanlı başın,
Antalya koyunda hilaldir kaşın,
Nevşehir’de yatar Hacıbektaş’ın,
Anadolu’m, cennet yurdu, Türkiye’m.

Manisa’da mesir, Isparta’da gül,
Kırşehir’de ahi, Karaman’da dil,
Konya’da Mevlana gel diyen gönül,
Anadolu’m, cennet yurdum, Türkiye’m.

İstanbul’da boğaz, Şırnak’ta gece,
Kırklareli’nde kamp, Ürgüp’te baca,
Sivas’ta Pir sultan, Horto’da Hoca,
Anadolu’m, cennet yurdum, Türkiye’m.

Yozgat’ta sürmeli, Mardin’de kapı,
Gümüşhane’de köşk, İzmit’te yapı,
Karabük’te demir, Siirt’te tipi,
Anadolu’m, cennet yurdum, Türkiye’m.

Diyarbakır’da sur, Hatay’da liman,
Tekirdağ’da rakı, Düzce’de zaman,
Sakarya destanı en güzel roman,
Anadolu’m, cennet yurdum, Türkiye’m.

Aksaray’da vadi, Tokat’ta bağsın,
Ardahan’da sınır, Samsun’da çağsın,
Bayburt’ta geçisin, Bingöl’de dağsın,
Anadolu’m, cennet yurdum, Türkiye’m.

Kütahya’da çini, Uşak’ta cıva,
Niğde’de halısın, Iğdır’da ova,
Malatya’da kaysı dertlere deva,
Anadolu’m, cennet yurdum, Türkiye’m.

Kayseri’de mantı, Anamur’da muz,
Çorum’da leblebi, Koçhisar’da tuz,
Trabzon’da horon, Çankırı’da güz,
Anadolu’m, cennet yurdum, Türkiye’m.

Osmaniye’de yaz, Manavgat’ta su,
Efes’te antik çağ, Perge’de duygu,
Bodrum sabahında mahmur bir uyku,
Anadolu’m, cennet yurdum, Türkiye’m.

Muğla’da Gökova, Muş’ta yokuşsun,
Denizli tığında ipek nakışsın,
Çanakkale’de ki şanlı bakışsın,
Anadolu’m, cennet yurdum, Türkiye’m.

Dağsın Kastamonu, Adıyaman’da,
Toplanmış suların göl olmuş Van’da,
Edirne’n bir yanda, Kars’ın bir yanda,
Anadolu’m, cennet yurdum, Türkiye’m.


 




0 Yorum - Yorum Yaz
Teyyareler Köye İndi


Hüseyin Seyfi

Unutulmaya yüz tutmuş konuları, berrak bir dille yazıya yansıtarak, Internet ortamında manşetleştiren öğretmen Hüseyin Seyfi'ye çok teşekkür ederiz!
kosektas.net

Köyde kiremitli derme çatma üç binadan biri okul, biri sağlık- ebe evi, buna, köylü ‘ebe damı’ diyordu. Diğer kiremitli ev ise askerlik görevini yaparken gözlerini kaybeden Omar Emmi’ye devlet tarafından yaptırılmıştı. Bunlara bir de çinko kubbeli camiyi sayarsak biraz modern görünümlü dört bina. Bu modern görünümlü dört binadan dolayı köye iki uçak indiğine tanık olmuştuk.

Islak bir mart ayında dört kızdan sonra Doyduk Teyze’nin üçüz doğurduğu seneydi. Mahallede yedi sekiz yaşlarında birkaç çocuk bebekleri merak edip, Doyduk Teyze’nin evine bebekleri görmeye gitmiştik.

Bebeklere sevgi ile bakarken dışarda şiddetli bir gürültü işittik. Ara sıra köye gelen motorlu araçların gürültüsüne koşan biz çocuklar, bebekleri beşiklerinde bırakıp dışarı fırladık. Toprak evlerin tepeleri bir anda insanlarla dolmuştu. Gökyüzünde iki uçak alçaktan uçuyor köy üzerinde sanki şov yapıyordu.

İnsanlar uçaklara el sallıyor, şapkası olan yetişkin erkekler şapkalarını ellerine almışlar uçakları selamlıyorlardı. Bir iki kişi de bayrak gösteriyordu. Uçaklar gökyüzünde üç beş kilometre kadar uzaklaşıyor, tam ayrılacaklar sanıldığı anda geri dönüyorlar alçaktan köy üzerinde uçuyorlardı. Sonunda bu kadar kalabalığın merakını ve selamlayışını kıramadı uçaklar ve arka arkaya iki kuş gibi harman yerine indiler. O zamana kadar değil uçak, doğru dürüst makinalı araç bile görememiş çocuklar ve köylüler karşıya, harman yerine hücum ettiler. Uçaktan birer pilot inerek köylüleri, köylüler de onları karşıladı.

Çok geçmeden uçakların iniş nedenleri anlaşılmıştı. Köyü Hacıbektaş sanmışlar geçerken Hacıbektaş Veli Türbesini ziyaret etmek istemişlerdi. Ebe evinin iki bayrağı sağlık ocağı, caminin minaresiz kubbesi Hacıbektaş Veli Türbesi görüntüsü vermiş pilotlar köye inmişlerdi. Taşıt olarak sadece at arabalarının kullanıldığı bir zamanda, tüm köylü ilk ve son kez köye inen tayyare görmüşlerdi.

Hüseyin Seyfi


Gerçekte bu bahçe eteğinde çiçeği olan herkese açıktır. Çiçeği bu bahçeye dikmek için; çiçeğin sağlam, sağlıklı ve kaliteli olması, çiçeğin güzel kokması gerekmektedir.

Hem bir bütün olarak hepimizin, hem de ayrı ayrı her birimizin olan bu bahçeyi çiçeklerinizden mahrum bırakmayın! kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası