Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam274
Toplam Ziyaret745782
Köşektaş Hikayeleri
 
 
Boynu Kravatlı
Celalettin Ölgün

Kimi öyküler çok sık okunduğunda ya da dinlendiğinde,
insanda bir bıkkınlık yaratır; kimi öyküler ise
şiddetli etkiler, derin izler bırakır!
kosektas.net

Kimi yerde “aptal” deseler de, kendileri biz aptal değil, “abdalız!” derler. Aslında kendi tanımları doğrudur. Çalgıcılık yaparak geçimlerini sağlarlar, kalender insanlardır. Çalgıdan geldikleri günü dolu dolu yaşarlar, eğlenirler, diğer günler ise yarı aç yarı tokturlar. Kendi aralarında ara sıra kavga etseler de, başkalarına zararları olmaz. Her kentte, onların toplu yaşadıkları mahalleler, semtler vardır.

1950’li yıllara değin kayıtsız, yurtsuz yaşarlarken, devlet, Hacıbektaş abdallarını asimile yoluyla eritmeyi düşünmüş olmalı ki, her köye üç aile yerleştirilmesini zorunlu kılmış. Anlatılanlara göre: Son yıllara değin zurnacı Külebi usta, düğünlerde davul oynatan Ferzi usta, Hallik usta, Köşektaş nüfusuna kayıtlılarmış. Sonradan hepsi de Hacıbektaş’a ya da Kırşehir’e yerleşmişler.

Hangi köyün nüfusuna kayıtlı olduğu bilinmeyen zurnacı Kemal usta da Köşektaşlı sayılır. Köyde olsun, dışarıda yaşasın, tüm Köşektaşlıları bilir. Köyün tamamına yakınının düğünlerinde o ve ekibi çalgıcılık yapmış, çocukların tümünü o sünnet yapmıştır. Sağlamcıdır; yeni doğan erkek çocuklar, nüfus kayıtları yaptırıldıktan sonra, onun defterine de kaydedilir. Zaman, zaman oğlan babasına: “Ne oldu, güççük ağa büyüyor mu?” diye, sünneti anımsatır.

Kız bitirme, nişan gibi merasimlerden haberi olur, oğlan tarafını her görüşünde, düğün zamanını sorar. Kısaca işinin takipçisidir. Kemal usta, doğruluğunun, cana yakınlığının yanında, aydın bir insandır. Çocuklarına sadece kendi işini yaptırmamış, hepsini okutmuştur da. Oğullarından öğretmen, banka memuru olanlar vardır.


 Fotograf: Suavi Cesur

Kemal ustanın öğretmen oğlu lisede okurken, kendi gibi şakacı olan anası, oğluna her gün takılıyormuş; “Şuna bak, şuna, okula gidiyor! Yarın, Neşet gibi saz çalan adam olacak değil ya, boynu gravatlı eşşek olur!" “Şuna bak, şuna, boz davulu duvara asıp da, utanmadan okula gidiyor.” Kadın, öbür oğlanı da zaman zaman sıkıştırırmış: "Şu sazı iyi öğren, çal, Neşet gibi adam ol! Öğrenmezsen, seni okula gönderir, okutur, öğretmen yapar, köy, köy süründürürüm!"

Diğer kimi yargıları yanlış olsa da, doğruluk payı olan yargıları da var.

Bilgi: İlk kez 21 Mart 2005 tarihinde yayınlanmış bir öyküdür.

Kemal Usta: Kemal Süle, 1934 yılı, Adana/Kozan, Hacımirza köyü doğumludur. 1936 yılında babasıyla birlikte Sivas'ın Şarkışla ilçesi, Alakilise köyüne, oradan da, 1953 yılında, Hacıbektaş'a göç etmiştir. (Bilgi: Suavi Cesur).

Kız Bitirme: Söz kesme.

Anasayfa

www.kosektas.net


  
Köşektaş Köyü Ortaokul Binası Temel Atma Töreni l 1968 l Fotograf: Köksal Doğan


• KÖŞEKTAŞ KÖYÜ'NE ORTAOKUL BİNASI İNŞA ETME FİKRİNİN DOĞUŞU
• BİNA İNŞA ETME UĞRUNA YÜRÜTÜLEN ÇALIŞMALAR
• YÜRÜTÜLEN ÇALIŞMALAR ESNASINDA YAŞANAN ÇATIŞMALAR

_____________MEHMET DOĞAN_____________

 

Köyümüzde 1968 yılında muhtarlık yapmış sayın Mehmet Doğan'ın bir döneme ait olan anılarını içeren bu yazı, sayın Mehmet Doğan'ın bizzat kendi anlatımı esnasında tutulmuş olan kısa yazıntılar ve bu kısa yazıntılarla yapılan bireşim sonucu genişleyerek aşağıdaki halini almıştır!

Bu yazı genişletilerek daha da içeriklendirilebilir. Bu konuda bilgi ve belge
sahibi köylülerimizin bizimle iletişime geçmelerini rica ederiz!

kosektas.net



Köşektaş Köyü'ne Ortaokul Binası İnşa Etme Fikrinin Doğuşu l Bina İnşa Etme Uğruna Yürütülen Çalışmalar l Yürütülen Çalışmalar Esnasında Yaşanan Çatışmalar l Mehmet Doğan l 5 Nisan 2008 l Burhaniye

Köye ortaokul yaptırma fikrinin ortaya atılmasındaki amaç, köylünün halklaşma bilincini ön plana çıkararak, köydeki eğitim süresini beş yıldan sekiz yıla çıkarmak ve böylece, yerinde verilecek eğitim ve öğretimle, Köşektaş Köyünü daha da aydınlatmaktı.

Bu fikri ortaya atanlar, o yılların Nevşehir Valisi Eşref Ayhan ile Nevşehir Milli Eğitim İl Müdürü, Köy Enstitüsü mezunu Musa Eroğlu beylerdi. O yıllarda, Nevşehir ili sınırları içerisinde bulunan herhangi bir yerleşim birimine bir ortaokul binası inşa edilmesi düşünülüyordu. Bunun için en uygun yerleşim birimi, Eşref Ayhan bey için de, Musa Eroğlu bey için de, Köşektaş Köyü idi. Çünkü Köşektaş Köyü halkı, ilkokul sonrası eğitime olağanüstü ölçüde önem veriyor, bu alanda diğer yerleşim birimlerine oranla açık ara önde gidiyordu.

1968 yılıydı. Katip İhsan (Yıldız), kendi isteğiyle muhtarlıktan ayrılmış, yerine kısa bir süre Feti Çelebi vekaleten bakmış, daha sonra yapılan seçimde muhtar seçilmiştim. Muhtarlığımın henüz ilk günleriydi. Nevşehir valisi sayın Eşref Ayhan tarafından tahsis edilmiş resmi bir araçla, köydeki evimden apar topar alınıp, Nevşehir Valiliği’ne götürüldüm. Vali Eşref Ayhan makamında bana; “Kuracağımız bir dernek ve önden yatıracağımız 10.000 TL ile köyümüzde bir ortaokul binası yaptırma projesi başlatabileceğimizi, diğer tüm giderlerin Milli Eğitim Bakanlığı’nca karşılanacağını, gerek bina yaptırmak için yürüteceğimiz çalışmalarda, gerekse binanın yapımında, valilik olarak bizi destekleyeceklerini” söyledi.

Tüm bu söylenenleri iştimek beni oldukça sevindirmişti. Ancak, kuşku duyduğum ve karamsar olduğum kimi hususlar vardı. Onları vali beye mutlaka iletmeliydim. Aksi takdirde, ileride içinden çıkılmaz sorunlarla karşılaşabilirdik.

Vali bey söyleyeceklerini söylemiş, söz sırası bana gelmişti. Bu konudaki önceliği köyümüze vermiş olmalarından dolayı kendilerine teşekkür ettikten sonra; böylesi bir görevi seve seve üstlenip köy halkını bu konuda ikna etmeye çalışacağımı, ancak talep edilen ön ödemenin bir hayli yüksek olduğunu ve o günkü koşullarda 10.000 TL gibi bir miktarı bir araya getirmenin büyük bir sorun teşkil edeceğini, oysa bu miktarın 5.000 TL olması durumunda işin üstesinden gelebileceğimizi belirttim.

Vali Eşref Ayhan bu önerimi istinasız kabul etti ve ilave etti: "Derneği kurduktan ve 5.000 TL tedarik ettikten sonra tekrar bize geleceksiniz. Biz valilik olarak [MEB] nezdinde, Köşektaş Köyü’ne bir ortaokul binası yapılması için girişimlerde bulunacağız. Tüm işler bizim takibimzde olacak. Gerekli çalışmaları bir an önce başlatın ve katettiğiniz her mesafeyi bize bildirin!"
Köye döner dönmez muhtarlık heyetini oluşturan arkadaşlarımla bir durum değerlendirmesi yaptım.

Yıl 1968
Muhtar
  Mehmet Doğan

Heyetteki Üyeler

H. Mehmet Yıldız Eşref Çelik Selim Şahman H. Bey Gökduman Sadık Şen Mehmet Güneş

Heyetteki arkadaşlarla aramızda hiçbir fikir ayrılığı mevcut değildi. En büyük kaygımız işin mali yönüydü. Çünkü o yıllarda köydeki mali vaziyet hiç iç açıcı değildi.

Vakit geçirmeden işe koyulduk. Koyulduk ancak, her iş sandığımız kadar kolay değildi. İşin maddi yanı bir tarafa, ortaokul binası yapımına muhalif olanlar ve onların kışkırtıp üzerimize saldığı bir yığın insanla mücadele etmek zorundaydık.
Muhalif grup, bina yapımını önlemek için her yola başvurmaktaydı. Özellikle cuma namazı çıkışında, sürekli taciz ediliyorduk: “Şunlara bir bakın! Çocuk okutacağız diye ne zahmetli, ne pahalı bir işe talip olmuşlar. Aklınızı mı bozdunuz; insan böylesi zahmetli, hem de bu kadar çok para isteyen bir sorumluluk üstlenir mi?
Bu ve benzeri sataşmalarla diğer insanları etkilemeye ve muhalefeti güçlendirmeye çalışıyorlar, bunda da bir hayli başarılı oluyorlardı.

Karşı kampanya köyün hemen hemen her yerinde sürdürüldüğü gibi, köy odalarında da sürdürülmekteydi. Biz, ortaokul binasının inşa edilmesinin, muhalif grup ise edilmemesinin daha doğru olduğunu savunuyor, savunmalar şiddetli tartışmalara, tartışmalar da sık sık ağız kavgalarına dönüşüyordu.

Bununla da kalınmıyor, muhalif gruptakilerden kimileri tarafından şiddetin çözüm yöntemi olarak benimsenmesi, kışkırtılan insanların üzerimize salınması, aramızdaki zaten çok cılız olan iletişimi olumsuz yönde etkiliyordu.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen işe koyulduk. İlk iş olarak, ortaokul binası yaptırma projesini yürütecek bir dernek kurmak için kolları sıvadık. Derneğin kurulup faaliyet yürütebilmesi için en az on altı kişinin imzası gerekiyordu. Ancak, günler, haftalar, hatta aylar süren uğraşlar sonrası, bula bula on beş kişi bulabildik.

Aralıksız çalışmamıza, sürekli kulis yapmamıza rağmen, ihtiyaç olan son bir kişiyi bulamıyorduk. Bir tarafta köye ortaokul binası yapılacakmış yapılmayacakmış umurunda olmayanlar (özellikle de ortaokul çağında çocuğu olmayanlar), bir tarafta kişisel ihtiras içinde olanlar, diğer tarafta asıl muhalifler tarafından yürütülen olumsuz propogandadan etkilenmiş insanlar vardı ve kimseyi ikna edemiyorduk.

Bu durum köydeki muhalifleri oldukça sevindirmişti. Destek olmak şöyle dursun, salt yapım işi engellensin diye, olmadık iftiralar ve riyakarlıklarda bulunuyorlar, kışkırttıkları insanları üzerimize gönderiyorlardı.
Bu tür gelişmelerin ne denli üzücü ve istenmeyen olaylar olduğunu belirtmek sanırım gereksizdir. Ancak bugün için keşke yaşanmasaydı demekten başka bir şey gelmiyor elimizden.

Zamanla ihtiyaç olan bir kişiyi bulamayacağımız kesinleşmişti. Kaybedecek vakitimiz de yoktu. İlk fırsatta Nevşehir’e, Kâzım Hoca (Yalım)’ ya gidip, durumu izah ettim. Kâzım Hoca, Köşektaş Köyü Ortaokul Yaptırma ve Yaşatma Derneği’nin on altıncı kurucu üyesi olmayı kabul etti.
Dernek kurabilmek için gerekli olan on altı kişiyi bulmuştuk. Artık derneği kurmak için hiçbir engel kalmamıştı. Resmi başvurumuzu izleyen günlerde yapıp, gerekli izni aldık.

Artık Köşektaş Köyü Ortaokul Yaptırma ve Yaşatma Derneği kurulmuş ve faaliyetlerine başlamıştı. Köyümüze ortaokul binası inşa edecek, böylece daha büyük bir yerleşim merkezine uzakta olmanın yarattığı mahrumiyeti giderecektik. Bizim için bundan daha yüce, daha onurlu bir görev, daha büyük bir sevinç kaynağı olamazdı.

Ortaokul Yaptırma ve Yaşatma Derneği Başkan: Mehmet Doğan
Köy Güzelleştirme Derneği Başkanı: Ahmet Taşkıran
ÜyeÜyeÜye
Remzi ÖzdoğanAli YılmazSüleyman Çelebi

Yaşadığımız bu sevinci mutluluğa dönüştürmek için canla ve başla çalışmamız gerektiğinin bilicindeydik. Yapmamız gereken en öncelikli iş, Nevşehir Valiliği tarafından talep edilen 5.000 TL’yi tedarik etmekti. Ancak, ne muhtarlığın bütçesinde, ne de yeni kurulan derneğin bütçesinde, bu miktarda bir para yoktu. Zaman su gibi akıp gitmekte, tarifi imkansız sıkıntılar yaşamaktaydık.


Köşektaş Köyü Ortaokul Binası Temel Atma Töreni l 1968 l Fotograf: Köksal Doğan

O yıllarda 5.000 TL çok büyük bir paraydı. Gecemizi gündümüze katmış, parayı nasıl tedarik edeceğimizi düşünüyorduk. Kimseden zırnık kadar fayda yoktu. Artık tüm umutlarımızı kaybetmeye başlamıştık ki, aylar önce caminin eski kilimlerini sattıktan sonra elde ettiğimiz ve Mustafa Özdoğan’a emanet olarak verdiğimiz 4.500 TL’yi hatırladım.
Vakityle, Bekir’in Ahmet (Yıldız)’in muhtarlık yaptığı yıllarda, köyün camisindeki kilimlerin halı ile değiştirilmeleri ihtiyacı doğmuştu. Cami cemaatı bu sorunu sürekli dile getiriyor ve değişikliğin bir an önce yapılmasını istiyordu. Eski kilimler satılıp halı alınacak, alınacak halılar camiye serilecek ve cami cemaati namazı halı üzerinde kılacaktı. O günlerde böylesi bir değişiklik gerekiyordu çünkü, çevre köyler bu değişikliği yapalı yıllar olmuştu.

Kilimleri satması için amca oğlum Bayram (Göçer)’ı Kapadokya’ya göndermiş, kilimlerin satışından yüklü bir miktar elde etmiştik. Elde ettiğimiz miktarla caminin halı ihtiyacını giderdiğimiz gibi, 4.500 TL de artmıştı. Artan 4.500 TL’lik miktarı, Mustafa Özdoğan’a emanet olarak vermiştik. İşte şimdi o paraya şiddetle ihtiyacımız vardı.

Dernek yönetimi olarak bu talebimizi köy ileri gelenlerine ileterek; 4.500 TL’nin üzerine 500 TL ilave edip, 5.000 TL’ye yetireceğimizi ve valiliğe havale edeceğimizi bildirdik. Mustafa Özdoğan’ı da bilgilendirerek, parayı hazır etmesini söyledik.

Takip eden günlerde muhtarlıkta bir araya gelerek, söz konusu paranın Köşektaş Köyü Güzelleştirme Derneği’ne bağışlanmasını kararlaştırdık ve bu kararımızı kaymakamlığa bildirdik. O yıllarda, Köşektaş Köyü Güzelleştirme Derneği’nin başkanlığını Ahmet Taşkıran yürütmekteydi. Ahmet Taşkıran, başkanlığını yürütmekte olduğu derneğe aktarılacak miktarı, makbuz karşılığı, Köşektaş Köyü Ortaokul Yaptırma ve Yaşatma Derneği’ne bağışlayacağını, daha önceden bize taahhüt etmişti.

Mustafa Özdoğan’dan alınan 4.500 TL’nin ilk olarak Köşektaş Köyü Güzelleştirme Derneği’ne, oradan Köşektaş Köyü Ortaokul Yaptırma ve Yaşatma Derneği’ne ve oradan da üzerine 500 TL ilave edilerek Nevşehir Valiliği’ne havale edildi.
Parayı alan valilik, bize bir yazı gönderdi. O yazı ile, [MEB] nezdinde, bina yapımı için izin talep etmemiz istenmekteydi.

Tüm hazırlıkları yapıp Anakara’ya hareket ettim ve doğrudan [MEB]’na vardım. [MEB]’nda benden başka, Sadık ve Karasenir köyleri muhtarları da vardı ve onlar da kendi köylerine bir ortaokul binası inşa ettirme uğraşı içerisindeydiler. Şunu da ilave etmek gerekir ki, o yıllarda iktidarda Adalet Partisi vardı. Başbakan Isparta milletvekili Süleyman Demirel, Milli Eğitim Bakanı ise Kırklareli milletvekili İlhami Ertem’di. Bizim köyden Adalet Partisi’ne genelde pek fazla oy çıkmadığından, ne Süleyman Demirel’in, ne de İlhami Ertem’in, ortaokul binası konusundaki tercihlerini bizim köyden yana kullanmayacaklarını az çok biliyordum.

Milli Eğitim Bakanı İlhami Ertem, benim orada kalmamı, Sadık ve Karasenir köyleri muhtarlarının ise dışarı çıkmalarını söyledi. Ben, Nevşehir Valiliği’nin göndermiş olduğu yazıyı göstererek, bugüne dek yapılmış olan çalışmalar hakkında bilgi verdim. Milli Eğitim Bakanı İlhami Ertem, söylediklerimi azami bir dikkatle dinledikten sonra, çok olumsuz bir yüz ifadesiyle, artık gidebileceğimi söyledi.

Çaresiz köye dönmek zorunda kaldım. Köye vardıktan birkaç gün sonra [MEB]’ndan bir ileti aldım. İletide; “Bakanlığımızın müsadesi olmadan ortaokul binası inşa edemezsiniz!” yazıyordu.

Bu ileti beni şok etmişti. Artık köydeki muhaliflerin engellemelerinden başka, [MEB] engeli ile de karşı karşıyaydık. Ancak tüm bu engellemeler bizi yıldırmamıştı. Gerek muhtarlık heyeti, gerekse Köşektaş Köyü Ortaokul Yaptırma ve Yaşatma Derneği yöneticileri olarak, ortaokul binası yaptırma konusunda son derece kararlıydık.

[MEB]’ndan gelen iletiyi alıp, o zamanlar ne muhtarlık heyetinde, ne de dernek yönetiminde olan, Halil Dündar’a gittim. Halil Dündar, her yönüyle itimat ettiğim ve güvendiğim bir şahıstı. Tecrübeleri iyi kullanır, böylesi açmaz durumları isabetle tahlil eder, akılcı çözüm önerileri sunardı. İkimiz başbaşa oturduk ve [MEB]’ndan gelen yazı üzerine konuştuk. Bu konuşmamız sonunda, benim bir an önce Ankara’ya tekrar giderek, o yıllarda senato üyesi olan Prof. Ragıp Üner aracılığıyla destek aramamı kararlaştırdık. Ankara’da yapacağım görüşmelerde herhangi bir sonuç elde edememe durumunda ise, gidiş geliş ve konaklama masraflarını ikimiz karşılayacaktık. Aramızda geçen konuşmayı da, almış olduğumuz bu kararı da hiç kimseye söylemeyecektik.

İlk fırsatta Ankara’ya gidip, Senato Üyesi Prof. Ragıp Üner’i buldum. [MEB]’ndan gelen yazıyı gösterdim. Senato Üyesi Ragıp Üner, yazıyı okuduktan sonra; “Bu iş beni çoktan aşmış. Bundan sonrasına benim gücüm yetmez. En iyisi seni Senato Başkanı İbrahim Şevki Atasagun Paşa’ya göndereyim. O sana mutlaka yardım eder.” dedi. O yılların Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Pakistan’da, yurtdışı gezisinde olduğundan, Atasagun Paşa vekaleten Cumhurbaşkanlığı görevini yürütüyordu. Ragıp Üner, Çankaya’ya telefon açıp randevu istedi. Atasagun Paşa, hemen gelsin demiş.

Hemen Çankaya’ya geçtim. Atasagun Paşa beni oldukça mutavazi bir şekilde karşıladı. Kapıcıyı çağırarak kahve getirmesini söyledi. Birlikte oturup konuştuk. Durumu olduğu gibi anlattım. Daha sonra kapıcı aracılığıyla kalem müdürünü çağırttı ve şu şeklide bir not almasını istedi:
“Hacıbektaş’ın Köşektaş Köyüne bir ortaokul istiyorum! Bunu bu şekilde yazıya aktar ve getir!” dedi.

Kahvelerimizi henüz yeni içmiştik ki, Atasagun Paşa’nın istediği yazı geldi. Paşa yazıyı aldı, bir solukta okudu, imzaladı ve kalem müdürüne geri uzattı. Arkasından da: “Bunu tez elden [MEB]’na faksla!” dedi. Daha sonra ayağa kalktı, elini bana doğru uzattı. Elini öptükten sonra; “Artık rahat ol! Güle güle git! Komşulara selam söyle!” dedi.

Köye döndükten sonra, görkemli bir törenle temel attık. Temeli, hiçbir kurum ve kuruluştan yardım almadan, köylülerimizin çabasıyla ve imece usulü attık. Artık köy halkı olarak bizden talep edilen her bir şeyi eksiksiz ve istenilen şekilde yerine getirmiş, yapılan vaadlerin yerine getirilmesini beklemeye başlamıştık.

Ancak, aradan günler, haftalar, hatta aylar geçmesine rağmen devlet kurumlarının hiç birinden bir kuruş ödenek alamadık. Bize sürekli söylenen; “Hele siz temele bir başlayın, gerisi gelir.” “Siz önden şöyle 20 – 25 bin TL’lik bir harcama yapın ki, bu işi ciddiye aldığınız belli olsun.” ve benzeri sözlerle sürekli oyalandık.

Takip eden aylarda görev sürem sona erdi. İlk önce muhtarlıktan, sonra dernek başkanlığından, daha sonra da köyden ayrıldım. Görevi bizden devralan arkadaşların gösterdikleri çabalar da, yerine getirilmeyen vaadler ve mali sıkıntılar nedeniyle, olumlu bir sonuç getirmedi. Ne zaman ki yıllar sonra ikinci bir dernek kuruldu ve tüm köylü bu derneğe topyekün destek oldu, ortaokul binası ancak o zaman inşa edilebildi. Ne kadar geç kalınmış olsa da, mutlu edici bir olaydı. Maddi manevi destek olmuş olanları yürekten selamlıyorum.

Ortaokul binası yaptırma uğraşları esnasında yaşanan olayların tüm safhalarını anlatmaya ne benim zamanım, ne de sizin sütununuz yeter. Herkesi sevgiyle selamlıyorum!

Mehmet Doğan l 5 Nisan 2008 l Burhaniye

Muhtarlık yaptığı yıllara ait anılarını bizimle paylaşan Köşektaşlı Mehmet Doğan'a çok teşekkür ederiz! kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası...



Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası'nda yer alan metin, resim, fotograf gibi tüm içeriklerin hakları asıl sahiplerine aittir! Söz konusu bu içerikler, sahiplerinin rızası olmadan, matbu ya da dijital, başka ortamlarda kullanılamaz!

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası


www.kosektas.net|İletişim: kosektas@kosektas.com| Son Güncelleme: 4 Şubat 2025
Sonbahar ve Eskibağ, birbirine çok yakışan zaman ve mekan. Çocukluğumdan beri beni çeken bir yanı vardır Eskibağ´ın. Bozkır ortasında az da olsa bitki örtüsüne sahip olması, belki de bende ormanlık alan izlenimi bırakmış olmalı. Zerdali, badem, alıç, kara erik ağaçlarının kapladığı alanın zemini harap kalmış bağlarla kaplıdır. Yirmi yıl öncesindeki yangında büyük zarar görmesine rağmen, hala o özgün yapısından izler taşıyor. Çoraklık`ın suyunu köyde bilmeyen yoktur. Hazmı kolaylaştıran, hoş tadı onu damacana sularından üstün kılar. Az ama kararlı akışı ile yaşanan kuraklığa meydan okuyor. Çeşmeden biraz yukarı çıkınca alıç ağaçlarıyla karşılaşırsınız. Kırmızı alıçtır çoğu, sarı alıçı tutmaz ama tadı fena değildir. Biraz daha iç kesimlerde badem ağaçları vardır. Yılına göre ya çok verir ya da hiç olmaz. Bu sene pek yoktu.
07.01.2025
Asıl adı, Mükremin idi ama insanlar bu kadar teltik, uzun adı söyleyemediklerinden, Mükür adıyla anarlardı. Gerçek adını belki kendi bile unutmuştu. Soğan yemez, evinde bulundurmaz, yiyenin yanında bile durmaz, derlerdi. En çok da soğanlı şakalarla karşılaşırdı. Eli uzdu, bozulan kapı “Firek”lerini, anahtarlarını ilkel bir biçimde onarırdı. Turhan yayarken yağın olmaması üzerine: “Ya ayranı olduracağım ya da basa basa dolduracağım!” dediği bugün bile anlatılmaktadır. Derler ki; en büyük arzusu, Kayseri’yi bir kez olsun görmekti, ama göremeden öldü. Mükür'ün anlattığı olaylar aslında biraz abartılıdır. Abartmasının nedeni de anlatımı güçlendirmek içindir. Köyümüzde Mükür ile ilgili çok öykü anlatılır, tesel getirilir. İşte bunlardan bazıları.
06.01.2025
Körinanç, en basit anlamıyla, “akıl ve bilim düşmanlığıdır!” Özellikle dinsel anlamda aşırı (tutkusal) bağlılıktır. Başka görüş ve düşünceye, özellikle de deneysel bilime, gelişip serpilme ve güçlenme hakkı tanımaz! Kendi inancı dışındaki hemen her şeyi yok etmeye çalışır! Menemen Olayı, Köy Enstitüleri’nin kapatılışı, Çorum, Maraş, Sivas ve Malatya katliamları, onlarca seçkin bilim insanımızın, araştırmacı - gazeteci ve yazarımızın katledilişi başlı başına birer körinanç olayıdır! Din ve inançla ilgili düşünce ve ilkeleri, hiç kanıt aramaksızın, incelemeksizin ve eleştirmeksizin gerçek bilgi sayan metafizik (fizik ötesi) düşünceyle, varlığımızın; bedenden bağımsız, ruhsal bir yapı olduğu inancına dayanan ve düşsel (hayali) bir anlayış körinançtır. (fanatizm).
06.01.2025
Bahar mevsiminde bile tarlada, bağda, bahçede çalışmaktan dolayı terledikçe bol su kaybeder beden. Su kaybettikçe susuzluk hissi artar. Pınardan, çeşmeden alınan su, tarlada sıcağın altında biraz beklerse “ılıktır” ne kandırır, ne de doyurur. En yakın pınardan soğuk suyun, tazesinin doldurulması gerekir. Bağda, bağ belleyen babamın bir işareti ile Sivri’de, büyük bir derenin içindeki Necati’nin pınarına koşar, çanak sürahiyi daldırırdım pınara. Suyun basıncından dolayı, sürahinin ağzı foş foş ses çıkartır ve bir süre sonra da sesi kesilirdi. O zaman anlardım sürahinin dolduğunu. Pınarın soğuk suyundan elimi yüzümü serinletir elimde sürahi ile dereyi tırmanırdım. O mevkide, susam, ada çayı, papatya, menekşe, kuzu kulağı, dede sakalı, çalı gülleri ve sarı hardal hatırlayabildiklerim. Hepsi de bahar kokusu salar çevreye mis gibi. Keklikler öterdi derelerde. Bir de, “hep büyük kuşu.” Aslında öten ibibikti. Lakin, bir masal anlatılırdı bu kuş hakkında. O yüzden hep büyük olarak bilirdik. Masal kısaca şöyleydi;
06.01.2025
Eğer bir kimse, içinde yaşadığı toplumun konuştuğu dili düzgün bir şekilde konuşamıyorsa, o kimse, ne başkalarıyla tanışabilir, ne kaynaşabilir, ne de başkaları tarafından ciddiye alınır. Hele yaşadığı bölgede çıkan yerel bir gazeteyi, haftada, ayda veya yılda bir gün olsun satın alıp okumaz, yakın çevresindeki olup bitenlerden bihaber yaşarsa, yaşadığı bölgenin hava durumunu değil de, 3000 km uzağındaki Türkiye’nin hava durumunu merak ederse, Almanya‘daki yaşama da, insanlara da yabancı kalır!
06.01.2025
Tartışma kaldırmaz bir gerçek: Yaşadığımız çağ, endişe, korku, kafa karışıklığı, kutuplaşma, kurum ve kuruluşlara yönelik güvensizlik çağıdır! Bilgi tarafından boğulmuş, ancak bilgelikten yoksun bir dünyada, öteleme ve ayrıştırma belirleyici duygu haline geldi. Despot ülke idarecilerinin sahte vaatleri, yarattıkları içi boş kahramanlıklar, korku ve algılar, sıradan insanları milliyetçiliğe, sorumluluk ve sorgulama bilinci olan insanları da, siyasi faillik endişesi içinde, çaresizliğe itti!
06.01.2025
Saya Oyunu

KÖŞEKTAŞ’TA DÖRT MEVSİM 
VI- Saya Donatma
Şair Dr. Salim Çelebi


Çok uzun bir zamandan beri yazıya yansıttığı anı ve hatıralarıyla, periyodik olarak gerçekleştirdiğimiz güncellemelerimize renk, içerik ve farklılık katan, Köşektaş ve yöresine yönelik bilgi hazinesini zenginleştiren şairimiz Dr. Salim Çelebi'ye, bu uğurda sarfettiği emeği ve çabası için çok teşekkür ederiz!

kosektas.net

Amerikan Bezinden dikilme iç köyneklerimiz vardı. (Fanila. Ayrıca, kazağa da fanille denirdi ya.)

Bitlenirdik, özellikle de kışın. Kafamızda ve iç köyneklerimizin dikiş yerlerinde bulunan bitleri, analarımız; iki başparmaklarının tırnakları arasında çıtır çıtır ezerek öldürürlerdi!

Bitler çok fazla ise, giysilerimiz şöyle bir ateşe tutulurdu. Yanan bitlerin cızırtısını kulaklarımızla duyardık!

Kartopu oynardık arkadaşlarımızla ve kayardık da eğimli yerlerden.

Ayağımızda lastik ayakkabılar vardı ve iskarpin çok az çocuğun ayağında bulunurdu. Babalarımız çorapların üzerine mes giyerlerdi.

Çatal şeklindeki lastik sapanlarla, basmada eşelenen serçeleri vurmaya çalışırdık!

Yerelması ve daha uzun süre bozulmadan korunabilmesi için toprak altına gömülen pürçüklü (Havuç) ve turp iştah açardı kış günleri.

Köyümüz üzümlerinden yapılan pekmez, verdiği enerjiyle karlı günlerin, vazgeçilmez besiniydi.

Akşamları, kermeyle yakılan sobanın gövdesine ve borularına; dilimlenmiş gumpür (patates) parçalarını yapıştırarak pişirirdik.

Saya donatılırdı şubat ayında: Köyün delikanlıları bir araya gelir, içlerinden altı - yedi kişiyi seçip farklı kılıklara büründürerek ev ev dolaşırlardı. Farklı isimleri vardı rol alan kişilerin: “Arap”tı birinin adı ve yüzü tava’nın isiyle kapkara boyanmış bir durumda olurdu. “Köse”ydi bir diğerinin adı: Üzerinde hayvan postundan yapılma bir giysi bulunurdu.

Anımsayamıyorum diğerlerinin isimlerini!

Saya donatanlar; bulgur, tere yağ ve ekmek toplarlar ve köyün tüm gençleri kendi aralarında pilav pişirerek yerlerdi.

Sayanın kökeni ve içerdiği anlam konusunda birçok sav ileri sürülmekte...
Köyümüz ve çevresinde; saç ve sakalı çıkmayan erkeklere “köse” denilmektedir. Ve yine saya donatanlar, sütten elde edilen tereyağ toplamaktadırlar. Bu nedenle ben, koyun karnında yünlenmekte olan kuzuların, bolluk ve bereketi için yapılan seramoni olarak değerlendiriyorum sayayı.

Dört - beş yaşlarındaydım. Yusuf amcam ve Hasan amcamın da ortak olduğu Massey Harrıs marka bir traktörümüz vardı. Köyümüzdeki tarlalar bittikten sonra, çalışmak için Çöl taraflarına giderlerdi. (Sadık köyünden daha öte tarafta bulunan tarlalara “çöl” denirdi.)

Köyümüzden çoğunun oralarda da (çölde) tarlaları vardı. (Komşu köylerin ta ötesinde Köşektaş’ın tarlalarının olması beni hep “aceba niye?” diye düşündürmüştür. Sanıyorum köyümüzün kökeni için iyi bir araştırma konusudur da.)

Kar ve kışın bastırmasıyla babamlar köye dönmüş, fakat traktör kar ve çamurdan dolayı tüm uğraşlara rağmen bir türlü çıkarılamıyordu köye.
Traktör, köyümüzün altındaki değirmene yakın bir yerde kalmıştı.

Kız kardeşim daha yeni doğmuştu, gidip müjdelememi söylediler. Dam boyu kar kaplı olduğu için her taraf, çığır açmışlardı. O çocuk halimle düştüm yola. Babamlar Salih Amcanın dükkanında oturuyorlardı.

Dükkanlar, sadece alışveriş yapılan yerler değildi o zamanlar; aynı zamanda oturulup sohbet edilen yerlerdi de.

Müjdeyi verdim ve karşılığını da aldım babamdan tabi: 15 kuruş. Biri on kuruş, diğeri beş kuruş olmak üzere iki madenî para.

Elimde paralarla oynarken ikisini de düşürdüm! Elimden yere düştü ve yuvarlanarak gitti paralar.

Utancımdan söyleyemedim hiç kimseye!

Bunca yıl geçmiştir aradan, fakat benim için en büyük para; kaybettiğim o 15 kuruş olmuştur hep!

Köşektaş'ta Dört Mevsim l VI - Saya Donatma l Şair Dr. Salim Çelebi